Bugün bir Ramazan Bayramı'nı daha geride bıraktık. Bayramlar sevgi ve coşkunun yaşandığı, dargınların barıştığı, eş-dost akrabanın bir araya geldiği, dostlukların pekiştiği günlerdir. Tabii bazıları için de bir dinlenme imkanı sağlıyor. Özetle bayramlar her haliyle güzel. Biz de bu bayram vesilesiyle eş-dost ziyaretlerinde bulunduk. Pek çok sohbet ortamına katılarak bazen dinledik, bazen de dağarcığımızdan birkaç cümle ederek sohbete katkı sağlamaya çalıştık. Bayram ertesindeki bu tatil gününde katıldığımız sohbetlerden, büyüklerin nasihat gibi sözlerinden etkilendiğimiz bölümleri sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Hepimizin malumu olduğu gibi çağımızın en büyük hastalığı stres. İnsanlar sürekli bir gerilim içerisinde, bununla bağlantılı olarak da sağlıklı düşünemiyor, sağlıklı hareket edemiyor. İşte çağımızın bu hastalığı nedeniyle Amerika Birleşik Devletleri'nde bir grup bilim adamı inceleme yapmaya başlamışlar. Buldukları sonuç bana çok ilginç geldi. İnsanlardaki bu sinirlilik halinin sebebi olarak karşılarına insanların çevresindekilere bir şeyler verememesi çıkmış. Bugüne kadar bu hastalığa çözüm diye onlarca çeşit ilaç üretildiğini, terapiler yapıldığını ancak bunların hiçbirinin istenilen sonucu vermediğini görmüşler. İnsanlığı perişan ve mutsuz eden çağın hastalığına neyin çare olabileceğini aramak üzere bazı deneylere girişmişler. Yaptıkları incelemeler neticesinde bu hastalığın ancak çevresindekilere bir şeyler verebilmesiyle pozitif enerji oluştuğunu, elindekini avucundakini paylaşmasıyla rahatladığını tespit etmişler. Budizm diye adlandırılan inanışın kurucusu olan Buda, bazı arayışlara girmiş ve otuzlu yaşlarında tek başına dağa çıkmış. Bir nevi kendisini inzivaya çekmiş. Tek başına dağa çıkmaya ve aradığını bulmaya karar veren Buda yola çıkarken kendisinden önceki döneme ait ve Hak bir dinin kitaplarını, o döneme ait din adamlarının çalışma notlarını da yanına almış. Burada bir yandan kitapları bir yandan çalışma notlarını okumuş, kendince aradığını bulmaya çalışmış. Yıllar sonra insanların arasına dönüş yapmış ve insanlara hitaben "insanlardaki hırs ancak ölüm ve sonrasında biter" demiş. Gerçekten de zaman zaman insanda aklın önüne dahi geçen hırs insanları değerlerinden uzaklaştırıp her türlü kötülüğe itebiliyor. Budizm'in kurucusu Buda yaşadığı dönemdeki insanlara her ne kadar yaptığı açıklamalarla 'ben de sizler gibi bir insanım, benim de sizlerden bir farkım yok' demiş ise de bazı dinlerdeki sonradan bozulmalarda görüldüğü gibi Budizm diye bir inanış ve neticesinde de talihsiz bir biçimde Buda ilah olarak tanıtılmış. Bayram vesilesiyle değişik ortamlarda elini öptüğümüz, saygı duyduğumuz büyüklerimizden çok ibretli sohbetler dinleme imkanına kavuştuğumuzu belirtmiştim. Bunlardan birisinde vurgulanan devlet-şirket ve insan arasındaki benzerlik, günümüzde pek çok örneğiyle karşılaştığımız devletlerin, şirketlerin ve insanların içine düştüğü açmazlar incelendiğinde, devletlerin, şirketlerin ve insanların beden ve ruh bütünlüğünün dengeli biçimde sağlanması gerektiğine dikkat çekildi. Bunu sakin kafayla biraz oturup düşününce; maneviyatsız milliyetçilik, ruhsuz devlet ve şirket olamayacağı gibi inancıyla bütünleşmemiş huzurlu insan da olmadığını görüyoruz. Öyle ya Sovyetler Birliği ruhu, inancı, insana değeri bir kenara itip yıllarca teknolojiye yatırım yaptı. Buradaki insan faktörü de tümüyle maddeci bir anlayış içinde adeta robot yığınları gibi değerlendirildi. Sonuçta Sovyetler Birliği dağıldı. İnsanlar inançlarına, ihtiyaçlarına saygı istediler. Teknolojinin güçlü bir makine parkının tek başına yeterli olmadığı görülerek koskoca Sovyetler Birliği elindeki teknoloji yığınları ile parçalandı gitti. Osmanlı'da da bunun tersi bir uygulama yaşandı. Son dönemlerinde sadece maneviyata yönelme, teknolojiyi ise tümüyle ikinci plana atma görülür. Bunun neticesi Avrupa ülkeleri teknolojide çağı yakalarken Osmanlı'daki gerileme Osmanlı'nın parçalanmasına yol açtı. Bu örnekte de sonuç tek başına ruh ile bir yere varılamayacağını gösterdi. Günümüzde insanların bunalımlarının sebepleri de araştırıldığında pek çok insan bedenen canlı olmalarına rağmen adeta birer ceset gibi dolaşıyorlar ve huzursuzlar. Burada da beden ve ruh bütünlüğünü sağlıklı biçimde dengeleyebilenlerin mutlu olduklarını görüyoruz. Demek ki beden ve ruh bütünlüğünü sağlayabilen ister devlet ister şirket isterse birey olsun başarıya ulaşıyor. Özetle huzura kavuşmanın yolu bu dengeyi uygun ölçülerle sağlayabilmekten geçiyor. Bayram sohbetlerindeki birer birer sakin bir ortamda oturup değerlendirmeyi ve haklılık paylarının oranlarını değerli okuyucularımıza bırakıyorum. Bu vesileyle tüm okuyucularımızın bayramlarını kutluyor, uzun tatil nedeniyle seyahatte bulunanlara kazasız yolculuklar temenni ediyorum.