Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a "suikast iddiası" nereden çıktı? Sayın Arınç'ın evinin önünde Genelkurmay'a göre görevlerini yapan iki subaydan birinin üzerinde başbakan yardımcısının evinin adresi çıkınca, savcılar harekete geçti. 2 subayın Sayın Arınç'ın evinin etrafında ne yaptığını, ne amaçla orada bulunduklarını ve Arınç'ın adresine neden ihtiyaç duyduklarını şüpheye yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmak için soruşturma başlatıldı. Bir hukuk devletinde bundan daha doğal ne olabilir? Başbakan yardımcısı, "suikast" iddiasına inanmıyor. Ben de şahsen bu iddiayı abartılı buluyorum. Aklı başında hiçbir asker ülkenin başbakan yardımcısına suikast düzenlemeyi aklından bile geçirmez. "Suikast iddiası" sözünü basın kullandı. Ancak, hem Sayın Arınç hem de kamuoyu bir suikast hazırlığı olmasa da üzerlerinde bulunan adres nedeniyle bir izleme-dinleme faaliyeti içinde olabilecekleri kuşkusunu taşıyorlar. Bu kuşku, geçmişte yaşanılan bazı acı tecrübeler nedeniyle dile getiriliyor. Olayı, "Bu iki subay görevleri gereği oradaydı" deyip kapatmak bu kuşkuların artarak devam etmesine ve çalıştıkları kuruma ilişkin kamuoyunda hakim bence abartılı olan birtakım komploların üretilmesine sebep olacaktı. İşte bu nedenle diyorum ki, savcılar iyi ki soruşturmayı başlattılar. Savcılar önce şahısları ve araçlarını-lojmanlarını aradılar. Sonra da çalıştıkları kurumu aramaya başladılar. Bu soruşturmadan aklı başında hukukun üstünlüğüne inanan hiç kimse rahatsız olmasın. Yargıya güvenmek durumundayız. Bu aramalar TSK'nın itibarını zedelemez. Bence bilakis itibarını artırır. Bu aramalarda TSK, yargıya her türlü desteği vererek hukukun üstünlüğüne olan inancını ispatlamaktadır. Ülkemiz 60'lı yıllardan bu yana 4 askerî müdahale ve birçok darbe girişimine sahne oldu. Geçmişteki bu kötü hatıralar nedeniyle herkes her şeyden şüphe duyabiliyor, yoğurdu üfleyerek yemek durumunda kalıyor. Ben inanıyorum ki, bu aramalar sonucunda özellikle seferberlik tetkik kurulu ile ilgili tüm şüphe ve negatif yorumlar ortadan kalkacak. Bu kurumlarda tutulan "Devlet sırrı" niteliğindeki belgelere hiçbir şey olmaz. O belgeler onları inceleyen hâkimin şerefine-namusuna emanettir. Cumhuriyetin hâkimleri devlet sırrını korur. Onlardan bu evrakları gizlerseniz "Devlet sırrı" kavramı, devlet içinde suç işleyenlerin arkasına saklandıkları bir zırh haline gelir. Bu soruşturmanın sonunda ne çıkar? Eğer TSK'da görevli personel tabii oldukları kanun-yönetmelik ve talimatların dışına çıkmamışlarsa hiçbir şey çıkmaz. Kurum temize çıkar. Şüpheler giderilmiş olur. Fakat çok zayıf bir ihtimal de olsa birileri bu kuruma kendi görev ve sorumluluklarının dışında bir iş vermiş ise ona ilişkin bilgi ve belgeler çıkabilir. Eğer bu kişiler birtakım illegal yapılara bulaşmışlar ise cezalarını çekerler. Bundan da kurumlar sorumlu tutulamaz. Bu tartışmaların bitmesinin tek çaresi şeffaflıktır.