Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün talimatıyla Dink cinayetini araştıran Devlet Denetleme Kurulu (DDK) 613 sayfalık raporunu açıkladı. Raporun sonuç bölümüyle ilgili 30 sayfayı okuduğunuzda bir kanaate ulaşıyorsunuz. Raporda, bu cinayetle ilgili bugüne kadar yazılıp çizilenlerden farklı bir şey yok. Ancak 'devlet tarafından hazırlanmış olan en kapsamlı rapor' diyebiliriz. Rapor savcılığa gönderilecek. Raporda önemli tespitler var. Cinayet ağır bir görev suçu olarak nitelendiriliyor. Kurumların ağır kusuru olduğu söyleniyor. Emniyet ve jandarmanın Dink'e yönelik tehlikeyi bildikleri halde korunması için tedbir almadıkları ve iş birliği yapmadıklarının altı çiziliyor. 'Görevlilerin ihmali ve ağır kamu hizmeti kusuru olduğuna' işaret ediliyor. İhmaller; hatalar ve yasal eksiklikler sıralanıyor. 'Cinayeti gördüler ama önlemediler' tespiti yapılıyor. Raporda kamu görevlilerinin soruşturulabilmesi için gerekli olan izin şartı ağır bir şekilde eleştiriliyor. Ama bu dava ile ilgili bu eleştiriye katılmıyorum. Özel yetkili savcılar CMK'nın 250 ve 251'nci maddelerinin kendilerine verdiği yetkileri kullanarak idarenin izin şartı engelini aşıyorlar. Buna ilişkin birçok örnek uygulama saymamız mümkün. Ayrıca bu izinlerin idarece verildiği ancak idari mahkemelerin bu izni iptal ettikleri biliniyor. Kısacası özel yetkili savcı yetkilerini kullansaydı bu sorunu aşardı. Raporda bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili de birçok öneri var. Dava temyiz safhası için Yargıtay'da. Yargıtay'ın davayı bozacağı biliniyor. Bu bozma işleminden sonra belki de dava sil baştan yeniden başlayacak. İşte bu aşamada ağır kusurları bulunan kamu görevlilerinin davada yargılanması isteniyor. Her ne kadar mahkeme 'örgüt yok' dediyse de bu davanın Ergenekon bağının değerlendirilmesi gereğine işaret ediliyor. Bence rapordaki en kritik değerlendirme bu. Savcılık ve mahkeme, bu cinayetin arkasındaki sır perdesini aralamak istiyorsa bu davanın Ergenekon ve Rahip Santoro cinayeti ile bağını iyi araştırmalıdır. Dink cinayetinde bazı kamu görevlilerinin ve bazı kurumların ihmalleri olduğu açık. Onları yargılandığınızda iş bitmiyor. Onların ihmallerinin hesabı sorulsun. Ama bu cinayeti kim, hangi amaç için planladı? Asıl cevabı bulunması gereken soru budur. Bu sorunun cevabı bulunmadan bu cinayet aydınlanmış olmaz. Ben şahsen Dink cinayetini; Danıştay cinayeti, Rahip Santoro cinayeti, Malatya'daki Zirve Yayıncılık cinayeti gibi eylemlerin bir halkası olarak görüyorum. Ülkede kaos çıkararak anti demokratik müdahalelere zemin hazırlamaya ve bu yolla AK Parti'yi sistem dışına itmeye çalışan güçlerin planladıkları büyük oyunun parçalarından sadece biri Dink cinayeti. Bu cinayet diğer emsalleri gibi AK Parti iktidarına karşı işlenmiş bir cinayettir. Bu nedenle şu anda iktidarda olan AK Parti kendisine karşı işlenmiş olan bu cinayetlerin aydınlatılmasını kendine vazife edinmek durumundadır. Başbakan Erdoğan'ın "Bu cinayetlerin Ankara'nın gizli dehlizlerinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz" güvencesi önemli bir teminattır.