Türkiye, SSCB'nin tarihin bir parçası olmasından sonra tek kutuplu kalan dünyanın süper gücü ABD'nin 50 yılı aşkın bir süredir müttefiki. Tek süper güç olan ve savunma bütçesi dünyanın en güçlü ülkelerinin bir araya gelmesinden oluşan AB'ye üye olan bütün ülkelerin savunma bütçelerinin toplamından defalarca daha fazla olan ABD ile ilişkilerimizin başka boyutlara taşınması ise akıl, mantık alır bir hadise değil zaten. Türkiye-ABD ilişkileri geçen yarım asırda nice fırtınayı atlattı. ABD'de de Türkiye'de birbirini iyi tanıyor ve karşılıklı çıkarlarının bilincinde. Bundan sonra da Türk-Amerikan ittifakının daha çok boyutta ve daha derinleşerek devam edeceği konusunda hiçbir şüphem yok. Çünkü politik akıl hem Türkiye hem de ABD için bunu emrediyor. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher'in geçtiğimiz hafta verdiği demeç de ilişkilerin çok boyutluluğunu ve derinliğini vurgulaması açısından çok önemli idi. Ne diyordu Boucher? "Türkiye çok önemli bir müttefik. Türkiye'nin Avrupa'daki geleceği gibi geniş stratejik iş birliği alanlarımız var. Orta Doğu'da, hem barış süreci hem Irak hem de bölgedeki olaylarla ilgili geniş bir iş birliğimiz var. Ayrıca, geniş bir ekonomik iş birliğimiz bulunuyor. Bu çerçevede ABD ile Türkiye arasında çok olumlu ve sağlıklı ilişkiler var. Bu ilişkiler, her iki tarafın da ilişkilerin sağlıklı ve yapıcı kalmasını garanti edecek türde çabayı hak ediyor." AB hedefi başka, ABD ittifakı başka Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerini geliştirmesini ya da AB'ye tam üye olma hedefini ABD ile olan ittifakına alternatif olarak sunan kesim ise tam bir yanlış içinde. Evet, Türkiye hem AB'ye tam üye olacak hem de Rusya ile ikili ilişkilerini çok daha büyük boyutlara taşıyacak. Başbakanımız Rusya'ya da gidecek Afrika'ya da. Yani dış politikamız çok boyutlu bir sürece girecek. Daha çok ülkeyle daha iyi ilişkiler kuracağız. Bundan normal bir şey olamaz. Türkiye'nin çıkarları bütün boyutlarıyla ancak bu şekilde korunur ve kollanır. Aksini söyleyen de yok zaten. Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin asıl çıkarına uygun olan; bir ülke ile geliştirilen ilişkiye bağlı olarak diğeriyle olan ilişkiyi zayıflatmak değil çeşitli ülkelerle kurulan ikili ilişkileri birbirinin hızlandırıcısı olarak görmemiz. Düşünün Rusya ile ilişkileri çok gelişmiş bir Türkiye'nin mi AB nezdinde itibarı daha yüksektir yoksa kendini Rusya'dan soyutlamış bir Türkiye'nin mi? Ya da AB ile müzakere süreci belli bir aşamaya gelmiş ve hatta tam üye olmayı hak etmiş bir Türkiye'nin ABD ile ilişkileri AB hedefini bir kenara bırakmış bir Türkiye'ninkiyle bir olur mu? Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Yanlış hamle yapmamak için... Bugüne kadar dış politikasını günü birlik duygulara değil uzun vadeli çıkarlarına göre ayarlayan Dışişlerimiz eminim ki tek kutuplu dünyada kurduğumuz çok boyutlu dış ilişkiler politikasını anlamlı ve verimli bir zeminde devam ettirecek tecrübeye ve birikime sahiptir. Bütün bunlar bir realite olarak karşımızdayken dış politikayla ilgili yorumlara bakıyorum da 'duyguların' konuşmaya başladığı aklın sustuğu noktada 'analiz' yaptığını sanmanın ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha anlıyorum. Şurası açık ki iki ülke arasındaki ilişkiyi iki akraba arasındaki ilişki gibi zannederek hiçbir yere varılamaz. Dış politikada Türkiye'nin çıkarlarını düşünüyorsak öncelikle aklın sözünün geçmesi sağlanmalı fevri duyguları bir kenara bırakabilmeyiz. Aksi takdirde yanlış hamleler yapmamız işten bile değildir.