Olacağı buydu! İş öyle bir noktaya getirildi ki, âdeta Türkiye'nin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Malum çevreler hükümete 'mal bulmuş mağribi gibi' saldırıyorlar. Fırsat bu fırsat deyip durumdan vazife çıkarmaya çalışıyorlar. Durum gerçekten böyle mi? Tabii ki değil. Gidişat kötü mü? Tabii ki değil. Hükümetin performansı düştü mü? Tabii ki düşmedi. Ama ortada bir zafiyet var. Hükümet icraatlarını kamuoyuna anlatmakta zorlanıyor. Muhalif çevreler ise algılamak istediği şekilde algılıyor. İşte bu şartlar altında böyle bir tablonun ortaya çıkması da kaçınılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek AB ile ilgili gelişmeler. Hükümet 17 Aralık tarihine kadar cansiperane çalıştı. Başbakan Erdoğan, yoğun tempo içinde koşuşturdu ve bu emeklerin karşılığı alındı. 3 Ekim'de müzakere masasına oturabilmek için başmüzakereci ve müzakere heyetlerini belirleme aşamasına geçildi. Aradan 4 ay geçmesine rağmen hükümet bu konuda ortaya bir isim koyamadı. Özellikle AB karşıtları bunu fırsat bilerek karşı taarruza geçtiler. Hükümeti AB konusunda samimi olmamakla suçladılar. Hükümet de bu eleştirilere karşı hep kendini savunmak zorunda kaldı. Halbuki isimler hemen belirlense muhaliflerin elinden bu koz alınmış olacaktı. Bizim tavsiyemiz, hükümet birkaç gün içinde bu konuya son noktayı koymalı ve isimleri açıklamalıdır. Erdoğan'ın "Başmüzakereci benim" demesi yeterli bir cevap değildir. Halbuki iktidar 4 aydan bu yana uyum çalışmaları yapıyor. Bakanlıklarda hummalı faaliyetler var. Hazırlıklar tamam gibi. Kısacası iktidar çok işler yapıyor ama bir türlü yaptığı işleri anlatamıyor. Bu anlatma zafiyetine çözüm bulamadığı sürece hükümetin ve Başbakan Erdoğan'ın başı daha çok ağrıyacak. ABD ile ilişkiler konusunda da hükümet aynı sıkıntıları yaşıyor. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin seyrinde gittiğini bir türlü anlatamıyor. Başbakan Erdoğan dünkü grup konuşmasını da ister istemez bu konulara ayırdı. AB müzakere süreci ile ilgili bilgiler verdi. Erdoğan "AB ile ilişkilerimizde bugüne kadarki en ileri noktaya vardığımızı herhalde muhaliflerimiz dahi inkar edemez. İçinde bulunduğumuz süreçte Avrupalı muhataplarımızın da artık bir taraf değil, bir ortak, bir müstakbel üye olarak görmelerinin gereği ortadadır" dedi. ABD ilişkilerini de masaya yatıran Başbakan Erdoğan'ın "İlişkilerimizin gelişmesinden rahatsızlık duyan çeşitli grup ve lobilerin gündemimizi saptırma çabalarına karşı uyanık olmalıyız" sözleri ise dikkat çekiciydi. Erdoğan muhalif çevrelere seslenirken de "Kendi içimize kapanarak kısır tartışmalarla kaybedecek vaktimiz yok" diyerek rahatsızlığını dile getirdi. İnşallah Erdoğan'ın bu sözleri hedefini bulur. Bundan sonra bu konularda gereksiz polemiklere son nokta konulur. Yazımızın başlığına gelince; Başbakan Erdoğan geçen Mart ayında Afrika'da iken bir gazetecinin Türkiye'deki bazı olumsuz gelişmeleri kastederek, "Bir yerden düğmeye mi basıldı?" sorusuna "Düğme tek değil, düğme çok. Kim ben güç dengesiyim diyorsa, onun önünde bir düğme var ve güç dengeleri de bu düğmeleri kendilerine göre kullanıyorlar" karşılığını vermişti. Son günlerde bazı çevrelerin yaptığı açıklamalarla, Erdoğan'ın bu sözlerinin örtüştüğünü göreceksiniz. Ben sadece hatırlatmak istedim o kadar!