Fransa gezisinde bizim açımızdan programın en önemli ve en can alıcı bölümü Erdoğan-Chirac görüşmesiydi. Salı günü öğle saatlerinde bu kritik görüşme gerçekleşti. Bu görüşmede, Erdoğan'ın Fransa Cumhurbaşkanına AB konusunda Türkiye'nin hem uyum yasaları ile hem de uygulama ile ilgili detaylı bilgi verdiğini biliyoruz. Basınımızın, "eşli mi-eşsiz mi planlandı? Eşler niye katılmadı?" tarzındaki arayışları hâlâ devam ederken, hem ikili görüşmenin hem de çalışma yemeğinin çok iyi bir havada geçtiği söyleniyor. Türkiye'nin AB üyeliği konusunda Fransa cephesinde 'yeni bir şeyin', bir değişikliğin olduğunu söylemek zor. Hem Fransa Başbakanı hem de Fransa Cumhurbaşkanı daha önce söylediklerini tekrar ettiler; "Ekim ayında Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu önümüze gelecek. Bu raporu inceleyeceğiz. Eğer bu rapora göre Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmiş ise Türkiye'ye müzakere tarihi verilir. Biz siyasi kararımızı rapora göre oluşturacağız." Fransa üst yönetiminin AB konusunda Başbakana verdiği cevap bu istikamette. Fransa yönetimi aralıkta Türkiye'ye müzakere tarihi verilebileceğini ancak müzakere sürecinin bayağı uzun süreceğine inanıyorlar. Başbakan Erdoğan da bu sürecin uzun sürebileceğini ancak bunun Türkiye'nin performansına bağlı olduğuna inanıyor. "Şartlı tarih" telaffuzlarına Erdoğan tepki gösteriyor: "Bu işin şartı Kopenhag siyasi kriterleridir. Bu kriterlerin dışında şart-şurt koşulamaz. Biz bu kriterleri yerine getiririz. Başka şart kabul etmeyiz. Kriterlerden de sadece Türk Ceza Kanunu kaldı. Onu da yasama yılı başında hallederiz. Başka şart dayatılamaz. Türkiye'nin AB'ye girme noktasında olmazsa olmaz hırsı yoktur. Kopenhag kriterlerinin ismini 'Ankara Kriterleri' olarak değiştirip yolumuza devam ederiz..." Kaybımız on milyon dolar olur Fransa'nın AB konusundaki söylemlerinde bir değişiklik olmamasına karşın ekonomik ve ticari alandaki talepleri bitmiyor. Fransızlar fırsatçı. Kanaatim odur ki; Fransa Aralık'ta müzakere tarihi için Almanya ile birlikte Türkiye'ye destek verecek. Ama bu desteğin karşılığında ekonomik alanda Türkiye de önemli kazanımlar elde etmek istiyor ve elde de edecek. Fransızlar, nükleer enerji santralinden tutun da Marmaray Projesi kapsamında metro, Airbas uçak satış ve kiralama işi ve özelleştirme projelerine katılım dahil her alanda bir şeyler elde etmeye çalışıyorlar. Nitekim dün biz Ankara'ya hareket etmeden önce Airbas alımı ve kiralanması konusunda Başbakanla ön anlaşmayı imzaladılar. Bu ön anlaşmaya göre, THY 36 Airbas uçağını alacak-kiralayacak. Satış anlaşması da ileride yapılacak. 1.5 milyar dolarlık bu projenin 300 milyon dolarlık kısmı Türkiye'de TAI ile birlikte gerçekleştirilecek. Bu satış anlaşması Aralık ayından sonra olacak. Bu ön anlaşmadan vazgeçmemizin bedeli 10 milyon dolar. Aralık'ta Fransa engel çıkarırsa bu 10 milyon dolar heba edilebilir. Bu pazarlıklarda Fransızların gözden kaçırdığı bir şey var. Karşılarındaki Erdoğan en az onlar kadar pazarlıkçı ve sağlamcı... Basınımız başka şeyin peşinde Fransa Büyükelçimize bazı gazetelerin skandal diye nitelendirdiği arka camı çatlak aracı sordum. Büyükelçi, "Aynı aracın Alman Başbakanı Schröder'e tahsis edildiğini biliyorum. Alman Büyükelçisine sordum onlar da farkına varmamışlar. Önemsemiyorlar. Bence de kasıtlı değil, önemli değil"dedi. Erdoğan Chirac görüşmesinin bitiminde Elysee Sarayı sözcüsü basına açıklama yapıyor. Bizim işin özü ile değil, şekli ile ilgilenen ve öküz altında buzağı aramayı adet edinmiş basınımız sözcüye ısrarla soruyor, "Yemekte neler yendi? Şarap ikram edildi mi? Erdoğan şarap içti mi?" Sözcü şaşırıyor, "Neden bu kadar önemli?" diye soruyor. Önemli, AB konusunda Chirac'ın ne söylediğinden daha önemli, bizim basın için. Başbakan Türkiye-İsrail ilişkilerinin krize girdiğini kabul etmiyor. Sözleriyle barış özlemini dile getirdi ve her iki taraftaki yanlışları da tasvip etmediğini belirtti. Fransa ve Almanya gezilerinde edindiğim kanaat; Başbakan, Avrupa'da yaşayan Türklere yeni bir misyon yüklüyor. Onlara, Euro ağacı olarak bakmıyor. Onların, bu ülkelerde vatandaşlık alarak oy kullanmalarını ve siyasete atılmalarını istiyor. "Vatandaşlık alın, okuyun, tüccar olun ve siyasete girin etkili olun" diyor. Sonuç olarak Aralık'ta Türkiye'ye Nisan veya Temmuz 2005'te başlayacak bir müzakere tarihinin verilmesi artık kesin gibi...