Türkiye bundan tam 61 yıl önce bir 13 Nisan gününde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne (AKPM) üye olmuştu. Başbakan Erdoğan, 61 yıl sonra AKPM başkanının ve dönem başkanlığının Türkiye'de olduğu böyle anlamlı bir günde Fransa'da Avrupalı parlamenterlere hitap etti. Başbakan AKPM'deki konuşmasından bir gün önce Fransa'da yaşayan vatandaşlarımıza hitap ederken Sarkozy ve Fransa'nın; Libya, Türkiye'nin AB üyeliği, İslam inancına yönelik politikaları ve azınlıklarla ilgili tutumuna ağır eleştiriler yöneltmişti. Belli ki, Fransa yönetimi bu mesajları almış ve Erdoğan'ı sıkıştıracak soruları AKPM'deki vekillerinin eline tutuşturmuştu. Başbakanın konuşması iyi hazırlanmış entelektüel bir konuşmaydı. Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve dünya barışına inanan AKPM'nin hiçbir üyesinin itiraz edemeyeceği bir konuşmaydı. Ancak sıra soru-cevap bölümüne gelince ortaklık karıştı biraz. Son 9 yılda insan hakları, işkencenin önlenmesi, Avrupa'nın demokratik değerlerinin yerleştirilmesi ve hukukun üstünlüğü alanlarında yapılan devrim niteliğindeki reformları görmezden gelip Türkiye'yi sorgulayan geleneksel tavırlarını sergilemeleri nedeniyle Başbakan Erdoğan'ın restiyle karşılaştılar. Kısacası Başbakan, Avrupalıların yıllardır değişmeyen ön yargılarına 'balans ayarı' yaptı. Avrupa Parlamentosuna iki ana mesaj verdi, Başbakan: "Türkiye ile ilgili ön yargılarınızdan kurtulun, bizi eksik bilgi ile eleştirdiğiniz konularda bir de dönüp kendinize bakın." Balyoz Davası ile ilgili bazı gazetecilerin yargı tarafından tutuklanmasını 'basın özgürlüğüne müdahale' olarak gören ve Ergenekon dahil darbe soruşturmalarını boşa çıkarmaya çalışan çevreler boş durmamış. Bu çevreler, Avrupalı parlamenterlere ulaşmış ve onları eksik-yanlış birçok bilgi ile donatmış. Başbakan Erdoğan'ın Avrupa Parlamentosundan bir heyeti bu yanlış algılamaları düzeltmek için Türkiye'ye davet etmesinin sebebi de bu. Erdoğan, "Sizde olmadığı için bilmiyorsunuz. Ama bizde bazı gazeteciler darbecilerle iş birliği içinde" mesajını verdi. Avrupalı parlamenterlerde, 'iktidara muhalif oldukları için' bu gazetecilerin tutuklandığı yönünde bir algı oluşturulmuş. Oysa Türkiye birçok darbe, muhtıra ve post-modern darbeler yaşadı. Maalesef, bu darbelerin ve muhtıraların hepsinde Türk basını çok kötü sınavlar verdi. Bu konudaki sicili bozuk Avrupalı parlamenterler, '28 Şubat post-modern darbesinde gazetecilerin neler yaptıklarını araştırsalar' bugün böyle bir algıya kapılmazlardı. Daha düne kadar "Sessiz devrim yapıyor" diye göklere çıkardıkları Erdoğan'ı, 'mazlum milletlerin haklarını korumak ve Batı'nın emperyalist emellerine karşı çıkmak için İsrail ve Fransa ile ters düştü diye' köşeye sıkıştırmaya çalışmak ve genel seçim öncesinde zor durumda bırakma gayreti, Avrupa'nın hangi demokratik değeri ile örtüşüyor? Avrupalı parlamenterlerin bir kısmı eski alışkanlıkları nedeniyle karşılarında 'ezik-pısırık ve sürekli savunma pozisyonunda olan' öz güvensiz bir Türkiye başbakanı göreceklerini düşündüler ama yanıldılar. Karşılarında dokuz yıldır insan hakları, demokratik değerler, hukukun üstünlüğü, anti demokratik yapılarla mücadele, azınlık hakları konusunda, 'tüm engellemelere rağmen' devrim niteliğinde reformlar yapmış, ekonomisi sağlam ve milletinin desteğini arkasına almış güçlü, kendi öz güveni yüksek, lafını esirgemeyen bir lider gördüler. Avrupalılar bu görüntüye alışık değil. Şaşırmaları doğal. Ama artık alışacaklar. ABD gibi bir süper güç bile buna alıştı ve kabullendi. "Başbakan nezaket çizgisini aştı, diplomatik temayülleri zorladı" eleştirilerine katılmıyorum. Yüzde 10 barajı hariç söylediklerinin hepsi doğru ve yerinde cevaplardı. Kendi ülkesinde İslam inancına faşist baskılar yapılan, İslam karşıtlığı seçim malzemesi olarak kullanılan, Romanları sınır dışı edilen bir ülkenin parlamenteri, azınlık hak ve inançları konusunda ülkemizin 9 yılda katettiği mesafeyi bilmeyen bir parlamenter, o soruyu ya art niyetle sormuştur ya da Türkiye'deki gelişmelere Fransız'dır. MHP Lideri Bahçeli'nin, Başbakanın AKPM'deki konuşması için 'Hırçınlık ve öfke bize zarar verir' değerlendirmesi beni çok şaşırttı. Acaba, MHP tabanının Başbakanın konuşmasını nasıl değerlendirdiğini hiç merak etti mi Sayın Bahçeli? Fransız parlamenterlerin maksatlı soruları karşısında 'uysal koyun' gibi mi hareket etseydi? Türkiye artık eski Türkiye değil. Bağımsız, millî bir dış politika uygulaması var artık. Kendine güvenen, demokratik ve insani değerlerin ön planda olduğu ilkeli bir duruş, bu. Herkes bu duruma alışacak. Strasburg'da Başbakan Davos'tan farklı olarak sesini değil sözünü yükseltti.