Eğer Ergenekon soruşturmasına ilişkin birinci ve ikinci iddianameyi iyi incelememişseniz, diğer taraftan 2003 yılından başlayarak son cumhurbaşkanlığı seçimi ve AK Parti'yi kapatma davası kararı açıklanıncaya kadar geçen sürede hangi anti demokratik oyunların ve siyaset mühendisliği projelerinin uygulandığına dair bir fikriniz yoksa, şu ana kadar bu davayla ilgili gözaltı ve tutuklamalara gayet rahat "İktidar karşıtları-muhalifler-Atatürk ve Cumhuriyet yanlıları bir bir içeriye alınıyor " hükmüne rahatlıkla varabilirsiniz. Peki gerçek bu mudur? Hayır, asla değil. Böyle takdim edenler, toplumda böyle bir algı uyandırmak için her yolu deneyenler, her imkânı kullananlar bile bunun böyle olmadığını gayet iyi biliyor. 2001 ekonomik krizinin toplumda yol açtığı travma ve bundan istifadeyle siyaset mühendislerinin koalisyonun büyük ortağı DSP'yi parçalama ve Rahmetli Ecevit'i devre dışı bırakma girişimleri sonucunda Türkiye erken seçime gitti. Anti demokratik yollarla DSP'yi parçalayan ve ülkenin başbakanını devre dışı bırakmak isteyenlerden yargı mutlaka hesap sormalıdır. 2002 'nin son çeyreğinde Türkiye seçime gitti. Millet, siyaset mühendislerinin kurduğu tezgâhı fark etti. YTP'e, ANAP'a, DYP'ye değil AK Parti'ye oy vererek tek başına iktidara getirdi. Bu seçim sonuçlarından rahatsız olan önemli bir kesim vardı. Bu kesimin içinde askerler, bazı akademisyenler, yargının büyük bir bölümü, bazı önemli işadamları, medyanın bir bölümü, bürokratik elit ve bazı STK'lar vardı. Rahatsız olanların bir kesiminin samimi olarak ciddi kaygıları vardı. İktidar partinin; Atatürk devrimlerini aşındıracağına, cumhuriyetin temel değerlerini değiştireceğine, Türkiye'nin Batı'ya dönük yüzünün Doğu'ya çevrileceğine ve bir din devletinin alt yapısını kuracağına inanıyorlardı. Rahatsız olanların bir kısmının derdi rejim-cumhuriyet filan değil yıllardır elde ettikleri ayrıcalıkların ellerinden alınacağından ve normal vatandaş seviyesine gelmekten korkuyorlardı. Bu iki ayrı kesim işbirliği yaparak, "AK Parti'yi iktidardan nasıl uzaklaştırırız?" sorusuna cevap aramaya başladılar. AK Parti 2002'den itibaren icraatlarıyla toplum desteğini artırdıkça, karşıtı koalisyon bu partiyi demokratik yollarla iktidardan uzaklaştırmanın mümkün olmadığı kanaatinde birleşti. İşte o andan itibaren demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş bir iktidarı, anti demokratik tüm yolları kullanarak iktidardan uzaklaştırmak için düğmeye bastılar. Ülkenin Başbakanına birçok başarıya ulaşamayan suikastlar düzenlendi. Yaşam biçimleriyle ilgili samimi kaygıları olan insanların duyguları istismar edilerek, "Ordu Göreve" pankartları altında insanları sokaklara döktüler. Yargının kalbi durumundaki Danıştay'ın basılıp üyelerinin katledilmesi, Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, Hrant Dink'in katledilmesi gibi bir sürü olay ülkeyi idare edilemez-yönetilemez hale getirme girişimleriydi.