Öncelikle şu hususu belirtmek isterim, Taraf Gazetesi'nin yayımladığı planlara ve buna ilişkin haberlere kuşku ile yaklaşıyorum. Ancak kamuoyuna karşı, demokrasiye karşı ahlaki sorumluluğu olan bir gazeteci olarak bu iddiaları görmemezlikten gelemem. 87 yıllık Cumhuriyet tarihine 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı, 27 Nisan'ı ve sayısız darbe teşebbüsünün sığdırıldığı bir ülkede yaşadığımı unutamam. Ankara'da yaşayan ve çalışan birçok gazeteci; 2002-2004 yılları arasında AK Parti hükümetine karşı dışarıdan antidemokratik müdahale yanlısı asker kişi ve gruplaşmaların olduğunu görmüştür-bilirler. Bu yıllarda yaşanan gelişmelere hiç kimse gönül rahatlığı ile kefil olamaz. Bu döneme ilişkin ortaya atılan iddialara incelemeden-araştırmadan "hayır olmamıştır" demek mümkün değildir. Taraf Gazetesi'nin gündeme taşıdığı planlarla ilgili kuşku duyabiliriz ama diğer taraftan da böyle bir planın gerçek olup olmadığının ortaya çıkarılmasını talep etmek en doğal hakkımızdır. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Sayın Çetin Doğan, bunların üzerinde yapıştırmalar yapılmış, tahrif edilmiş kağıtlar olabileceğini söylüyor. Mümkündür ama öyle bir plan mevcutsa tahrifat yapılabilir. Taraf Gazetesi, iddia edilen darbe planı toplantılarına ilişkin bütün bilgi, belge ve ses kayıtlarının ellerinde olduğunu ve talep edilmesi halinde Askeri Savcılığa teslim edebileceğini iddia ediyor. Bunlar derhal alınıp incelenmelidir. Yapılan açıklamalar Genelkurmay'ın Mart 2003'te 1'inci Ordu'da icra edilen seminerden bilgisi olduğunu gösteriyor. Ancak 1. Ordu Komutanlığı'nın Genelkurmay'a bildirdiği seminer içeriği-konusu-senaryosu ile Taraf Gazetesi'nin yayımladığı içerik çok farklı. Genelkurmay'a bildirilen içerikte 1'inci Ordu, kendi sorumluluk bölgesindeki "dış tehdit"e karşı mevcut planlarını geliştirmek için seminer yapıyordu. Ancak Taraf'ın haberleştirdiği eldeki bant kayıtları ve yazılı dokümanlar bu seminerde Harekat Planı değil, detaylı bir darbe planının tartışıldığını gösteriyor. Gerçeğin ortaya çıkması için hem yargı hem de TSK üzerine düşeni yapmalıdır. Eğer bu plan gerçekse yapanlar millet vicdanında cezasını bulacaktır. Gerçek dışı ise TSK'ya çamur atmak isteyenlerin maskeleri düşecektir. Sivil yargı üzerine düşeni yapsın. O seminere katılan general ve subayların büyük bölümü bugün görevdedir. Herhalde onlar o seminerde nelerin tartışıldığını hatırlarlar. Genelkurmay yapacağı idari soruşturma ile ne olup bittiğini ortaya çıkarabilir. Taraf'ın yayınladığı ses kayıtları ve dokümanları resmi bir plan seminerinin meşru yollarla iş başına gelmiş iktidara karşı bir fikir eksersizine dönüştüğünü gösteriyor. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu belgelerde, mevcut hükümetin düşürülmesi ve yerine kimlerin geçeceğine ilişkin listelerin bile hazırlandığı bir darbe planlamasının yapıldığı görünüyor ve bu planlamayı 1. Ordu Komutanlığı'nın kendi inisiyatifi ile yaptığı anlaşılıyor. Eğer bu iddialar doğru ise bu utanç verici bir durumdur ve bunu yapmak ağır bur suçtur. Bu kadar ağır ve vahim iddiaları içeren bir olayı hiçbirimiz görmemezlikten gelemeyiz. Gazeteci olarak bunu tüm aklımızdaki soruların cevaplarını bulana kadar didikleriz. Bu didiklemede amaç, TSK'yı yıpratmak ve şerefli Türk Ordusu'nun personelini töhmet altında bırakmak değildir. Amaç, gerçeğin ortaya çıkarılması talebidir. TSK içersinde suça bulaşan, demokrasiyi ve hukuk devleti ilkelerini benimsemeyen, milli iradeyi hazmedemeyen personel varsa bunların ortaya çıkarılıp ayıklanması TSK'nın itibarı ve varlığının devamı için elzemdir. "Söz konusu olan vatansa, gerisi teferruattır" anlayışı artık çağdışı kalmıştır. Bu anlayışla hukuk ve demokrasi bir kenara itilemez. Söz konusu olan vatansa, hukuk, meşruiyet, bilgi, akıl sağlığı ve ufuk genişliği gibi değerlere de ihtiyaç vardır.