Gözler İran'da

A -
A +

Geçtiğimiz hafta uluslararası gündemde savaş tamtamları yine yükselmeye başladı. İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad'ın İsrail ile ilgili açıklamaları kaygıları Irak'tan İran'a çevirmişti. Geçen yıl ekim ayında İsrail'in "haritadan silinmesi" çağrısında bulunan İran Cumhurbaşkanı aralık ayı ortalarında televizyonda yayınlanan bir konuşmasında ise II. Dünya Savaşı'nda Yahudilere yönelik bir soykırım yapılmadığını açıkladı. Ahmedinecad'ın Saddam'ı hatırlatan bu açıklamaları ile BM üyesi bir ülkenin varlığını sorgulaması uluslararası topluluğa yönelik açık bir meydan okumadır. Ancak İran'ın meydan okuması Cumhurbaşkanının açıklamalarından ibaret değil. Asıl büyük mesele bu ülkede yapılan nükleer faaliyetler ve bu faaliyetlere ABD ile AB'ın bakışı..Başta ABD olmak üzere uluslararası kamuoyu İran'ın nükleer programının barışçıl amaçları olmadığı fikrinde. Nitekim Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed Baradey, ajansın İran'da 3 yıldır devam eden denetimlere rağmen İran'ın nükleer programının barışçıl amaçlı olduğunu söyleyemeyeceği açıklamasında bulundu. AB ve ABD aynı çizgide İran'ın nükleer programını uluslararası denetime açması için AB'nin sürdürdüğü diplomatik çabaların sonuçsuz kalması, bu ülkenin nükleer silahlara sahip olmasını engellerken savaş seçeneğini devre dışı bırakmak isteyen AB'nin de pes etmesine sebep oldu. Nitekim AB içinde en büyük ağırlığa sahip üç ülke olan İngiltere, Fransa ve Almanya'nın Dışişleri Bakanları Berlin'de bir araya gelerek İran'ı diplomatik yoldan caydırma çabalarının başarısızlığa uğradığını ve sorunun çözüm adresinin BM Güvenlik Konseyi olması gerektiğini ilan ederek ABD'ye yakın bir çizgiye kaydı. Bunun üzerine BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi Çin, Rusya, Fransa, ABD ve İngiltere ile Almanya'nın diplomatları, Londra'da 7 saat süren bir toplantı yaptı. Toplantıdan sonra yapılan açıklama ise İran konusunda BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi arasındaki zıtlaşmanın açığa çıkmasına sahne oldu. Çünkü her ne kadar yapılan açıklamada, toplantıya katılan ülkelerin İran'ın geçen hafta uranyum zenginleştirme çalışmalarına tekrar başlamasından ciddi biçimde kaygı duyduklarını belirttikleri ve "İran'ın nükleer çalışmalarını tamamen durdurması ve müzakerelere tekrar dönmesi konusunda fikir birliğine vardıkları" kaydedilse de İran dosyasının BM Güvenlik Konseyi'ne gönderilmesi konusunda bir anlaşma sağlanamadı. Anlaşmaya varılamamasında İran'a yaptırım uygulanmasına sıcak bakmayan Çin'in ve Rusya'nın ısrarının Londra'da da sürdürmesi etkili oldu. Bölgede tansiyon iyice yükselecek Gelişmeler böyle iken İran Dışişleri Bakanı Muttaki ise İran'a yönelik artan baskılarla ilgili olarak "tehdidin diplomaside iyi bir seçenek olmadığını" vurgulayarak İran'a yönelik baskılara cevap verdi ve "Konu BM'ye havale edilirse UAEA ile yaptığımız gönüllü iş birliğini sona erdirebiliriz" diyerek İran'ın tansiyonu daha da yükseltebileceğine ilişkin sinyaller verdi. Ancak bölgede tansiyonu daha yükseltecek ve hatta savaş kıvılcımları saçacak bir ülke daha var. O da İsrail. 7 Haziran 1981'de İsrail uçakları Fransa tarafından inşa edilen Irak'ın Osirak reaktörünü bombalayarak bölgedeki nükleer güç bulundurma tekelini savunmak için silaha başvurmaktan kaçınmayacağını ispatlayan İsrail'in İran'ın nükleer programına kayıtsız kalacağını hiç kimse düşünmüyor. İsrail'in ABD'yi İran'a karşı askeri cephenin harekete geçmesini savunan çevrenin önünde yer alması kimseyi şaşırtmayacaktır. İran'ın nükleer silah geliştirmesinin Türkiye'nin güvenliği açısından büyük bir risk olduğu açık. Buna karşın İran halkı bizim komşumuz. Türkiye İran'la ilgili tavrını büyük bir hassasiyet içinde belirlerken BM ile birlikte hareket etmeli.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.