Türkiye Cumhuriyeti devleti için her zaman en önemli tehdit olarak saydığımız bölücü terörle mücadelede devleti yönetenler, aklı, mantığı, sağduyuyu, uzun vadeli stratejileri; duygunun, öfkenin, kızgınlığın önüne koymak durumundadırlar. Devleti yönetenler şu anda kamuoyu tarafından ciddi bir biçimde baskı altına alınıyorlar. Sevindirici olan yönetici kadronun tüm bu baskılara rağmen sorumlu, itidalli ve aynı zamanda da kararlı bir tutum sergilemeleridir. Hakkâri kırsalında 12 askerimizin şehit edildiği günden bu yana devlet yönetimi terörle mücadeleyi birinci gündem maddesi yapmıştır. Devlet çarkı işliyor. İlgili tüm devlet kurumları enerjilerini bu sorunun çözümüne harcıyor. Halkımız merak etmesin, kuşku duymasın. Devletin her kademesinde bu bela ile başa çıkmak için ne yapılması gerekiyorsa emin olun fazlası ile yapılıyor. Bir taraftan sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Başbakan, diğer taraftan Dışişleri Bakanı sayın Babacan sınır ötesi bir harekâta girişmeden önce konu ile ilgili tüm başkentlerde en üst düzeyde diplomasiyi sürdürüyorlar ve herkesi son bir kez daha uyarıyorlar. Bu diplomatik çabalar az da olsa sonuç vermeye başladı. Diğer taraftan Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim, Irak yönetimi ve ABD ciddi bir şekilde baskı altına alınmış durumda. Aynı paralelde ordumuz sınırlarımız içinde ve sınır boyunda terörle mücadelesini sürdürürken, sınır ötesi bir operasyon için de her türlü hazırlığını yapıyor, planlamalarını gözden geçiriyor. Bütün hal tarzları karargahlarda masaya yatırılıp fayda ve mahzurları ortaya konuluyor. Devletin istihbarat birimleri harıl harıl çalışıyor. Bu mücadelede etkin olarak kullanılabilecek her türlü ekonomik, siyasi ambargo tedbirleri masada. Devlet kurumları ve devlet yönetimi topyekun bir mücadele için koordinasyon içinde çalışıyorlar. Terörle mücadele konusunda ciddi tecrübeleri ve birikimleri olan kurumlarımıza güvenelim. Yapılması gereken her şeyi onlar yapıyorlar. Bize düşen onlara güvenmek, onlara moral vermek, kararlı bir şekilde arkalarında olduğumuzu hissettirmek, birlik ve beraberlik içinde olmaktır. Terörle mücadelede onların akıl almaya değil, samimi desteğe ihtiyaçları var. Biz ne mi yapalım? Ne yapacağımızı bilmiyorum ama ne yapmamamız gerektiğini biliyorum. Öncelikle medya olarak bu mücadelede bizlere önemli görevler düşüyor. Sorumlu davranalım, terörle mücadele edenlerin morallerini bozacak yayınlardan kaçınalım. Toplumu geren, kışkırtıcı bir üsluptan uzak duralım. Bilgisiz yorumcuların kışkırtma ve tahriklerine yer vermeyelim. Toplumu kışkırtıp provokatörlere uygun zemin hazırlamayalım. Tepkilerimizi birlik ve beraberliğimize, kardeşliğimize zarar vermeyecek tarzda ortaya koyalım. Terör örgütünün amacına aptalca alet olmayalım. Onun amacı moral bozmaya yönelik propaganda ile halkı birbirine düşürmek. Onun bu amacına hizmet edecek haber, görüntü ve resimlere yer vermeyelim. Akıllı habercilik yapalım, duygu satmayalım. PKK terör örgütüne inat, Kürt kökenli vatandaşlarımızla kardeşliğimizi pekiştirelim, geliştirelim. Teröre karşı tepkimizi ortaya koyarken Kürt kökenli kardeşlerimizi rencide etmeyelim. Türk-Kürt zıtlaşmasına asla ortam hazırlamayalım. Oyuna gelmeyelim. Bilelim ki, Doğu ve Güneydoğulu vatandaşlarımız herkes gibi PKK'dan nefret ediyor, zarar görüyor. Şehit cenazelerindeki Kürtçe yapılan ağıtları unutmayalım. Kardeşlerimizle bebek katillerini birbirine karıştırmayalım. PKK'nın amacı; etnik milliyetçiliği körükleyerek taban bulmak, Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlarımızı yanına çekerek kendisini bir 'halk hareketi' gibi dünyaya takdim etmek. Buna müsaade etmeyelim. Bölge halkını kucaklayalım, kol kola girelim. Unutmayalım; uzun vadede halkı kazanan bu mücadeleyi kazanacaktır. Ne yapacaksak akılla strateji ile itidalle yapalım.