Ankara'da iki gündür olup biteni ibretle izliyoruz. Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısına iki gün kala emekliliklerini istemelerini 'emekli bir asker olarak' yadırgadığımı ve komutanların bizlere öğrettiği askerlik mesleğinin temel ilkelerine kendilerinin uymadıklarını gördüm. Kandırıldığımı hissettim. Ayrılma gerekçelerinde yüzde yüz haklı bile olsalar, kendi askeri Doğu ve Güneydoğu'da terörle mücadele eden, adeta TSK'nın düşük yoğunluklu bir savaşın içinde olduğu bir dönemde Ordunun zirvesinin bırakıp gitmesi iyi bir askere yakışmayan bir tutumdur. Üç kuvvet komutanı zaten bir hafta sonra emekli olacaktı. Erken emeklilik talebi siyasi otoriteyi şantaj ve tehditle baskı altına almaya yönelik bir tutum. Genelkurmay başkanı da emekli olmak istiyorsa YAŞ'ta bunu dile getirir ve yerine yeni komutanlar atanıncaya kadar herkes görevinin başında kalırdı. Ama ordunun üst kademesi adeta bırakıp gitti. Şık durmadı, hoş olmadı. Millet nezdindeki saygınlıklarına gölge düşürdüler. Savaşan bir orduyu kime teslim edip gittiler? Hangi gerekçe ile ne uğruna bunu yaptınız? Ülkemizin yüksek çıkarları için mi bu kararı aldınız? Bu kararınızla ülkemizin belirsiz bir maceraya sürüklenmesini mi engellediniz? Aldığınız kararın gerçekte tek gerekçesi var; O da generallerin terfi ve atamaları. Terfi söz konusu olduğunda vazife anlayışı disiplin, devlet adamlığı ve komutanlık sorumluluğu dahil tüm meslek ilkeleri bir kenara itilebiliyor. TSK sadece general ve amirallerden mi ibaret? Haziran-Temmuz ve Ağustos ayları terörün azdığı, saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönem. TSK birliklerinin bölgedeki faaliyetlerini en üst düzeye çıkardığı bir dönemde bölgeye gidip askerimizin başında duracağınıza, onun yanı başında olduğunuzu hissettireceğinize 2 ay boşunca Ankara'ya kapanıp terfi ve atamalarla uğraşmak bencilce bir tutum değil mi? 10 binlerce?Subay ve Astsubayların ataması sessiz sedasız tayin dairelerince yapılabiliyor da?130 civarında general ve amiralin terfi ve ataması için neden bu kadar gürültü koparılıyor ve zaman harcanıyor? Üç kuvvet komutanının emeklilik istemesi beni şaşırtmadı. Onlar zaten bir hafta sonra emekli olacaklardı. Ancak Genelkurmay Başkanı Koşaner şahsen beni şaşırttı. Belli ki, TSK'nın sistem içerisindeki yetkisi ve konumunun batı demokrasilerindeki standartlara getirilmesinden rahatsızlık duyan bazı muvazzaf ve emekli orgeneraller Sayın Koşaner'e ciddi baskı yapmışlar. Sayın Koşaner'i demokrasiye ve hukuk devletine saygılı bir komutan olarak tanıyordum. Bu değerlere inanıyor ise baskılara direnmeliydi. Demokrasilerde kuralları seçilmişler koyar. Asker ve polis sivil otoritenin kontrolünde ve denetimindedir. Eğer komutanlar demokrasi ve hukuka saygılı iseler istifa, emeklilik gibi tehdit ve şantajlarla sivil otoriteye kafa tutamazlar. Tutarlarsa bu demokrasiye ve hukuk devletine kafa tutmak olur. Sayın Koşaner'in emekliliğini istemesinin sebeplerine bakalım: Sanık durumundaki ve tutuklu generallerin terfisinde TSK ısrar ediyor. Siyasi otorite de 926 sayılı TSK Personel Yasasının 65'inci maddesi ile 49'uncu maddesinin buna cevaz vermediğini ileri sürüp bu isteğe karşı çıkıyor. Yasa gayet açık, yasaları zorlamak veya etrafından dolaşmaya çalışmak doğru mu? Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'nın Balyoz sanığı olarak mahkemelerce tutuklanması ve internet andıcı iddianamesinin mahkemece kabulünden sonra yedi generalin yakalama talepleri TSK ile hükümet ilişkilerini geren diğer iki konu. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin hakim olduğu bir düzende Başbakandan yargıya müdahale etmesini beklemek yanlış değil mi? Hükümetin yapabileceği tek şey, yanlışlık ve aksaklıkları giderecek yasaları Meclis'e getirmektir. Bu konuda TSK ve kamuoyundaki rahatsızlığı gören hükümet hemen harekete geçmiş ve CMK'daki aksaklıkları giderecek yasal düzenlemeleri hazırlamaya başlamış ve Adalet Bakanı ekim ayında Meclis açılınca bu düzenlemeleri Meclis'e taşıyacağını açıklamıştır. Hükümet başka bir şey yapamaz. Türkiye eski Türkiye değil. Belki de böylesi hayırlı oldu. Halkın iradesinin silahtan daha güçlü olduğunu gördük, yaşadık. Ordumuz hukuka ve demokrasiye alışacak. Ordumuz vaktini, enerjisini saçma sapan, üstüne vazife olmayan şeylere değil asli görevine ayıracak. Sanık generallerin terfi etmesinin engellenmesini sorun yaparak bırakıp gidenler keşke Dağlıca, Aktütün baskınını ve en son Silvan'da yenilen darbeyi sorun yapıp gitselerdi, daha şerefli ve anlaşılabilir bir gidiş olurdu. Karakolun basılırken askerin kaçırılıp PKK kamplarında dolaştırılırken terfi ve atamayı sorun yapmak anlaşılabilir bir durum değil. Aslında askerî vesayetin son çırpınışları idi bunlar. Hükümeti tebrik ediyorum. Bu dört generalin şantaj ve tehdidine boyun eğmedi, sivil iradeyi savundu. Hukukun arkasına iradesini koydu. Önemli bir demokrasi sınavını daha başarı ile atlattılar. Bazı general ve amirallerimizi yeni dünya düzenini ve Türkiye'deki büyük değişimi kavramaya ve anlamaya davet ediyorum. Çünkü değişeme direnen tasfiye olur.