Bazı çevreler AK Parti'ye açılan kapatma davasını normal bir girişim gibi göstermek için akla, bilime sığmayacak gerekçeler üretiyorlar. Diyorlar ki: "İktidarda olmak ve yüksek oranda halk desteğine sahip olmak bir partiye yasalar karşısında dokunulmazlık vermez. Başsavcı görevini yapmıştır. Yürürlükteki yasaları uygulamıştır." Tabii ki çoğunluk partisi de yüzde 1 oy alan partiyle aynı hak ve sorumluluklara sahiptir. Ancak eğer kapatma davasına esas teşkil eden iddianameyi iyi incelediyseniz, öne sürülen iddiaların kanıtlanması mümkün olmayan, belirli medyanın kasıtlı ve balon haberlerinden derlenmiş zorlama ve zayıf iddialar olması bu davanın yürürlükteki yasaların zorlanarak başka amaçlarla açıldığını gösteriyor. Zorlama delil tesis edilmeye çalışıldığını herkes kabul ediyor. Cüneyt Zapsu "don-türban" demiş, Başbakan "üç çocuk" demiş. Orman Genel Müdürü "Hamdolsun" demiş. Falanca belediye başkanı Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat"ını dağıtmış. Kulaktan dolma savlarla hazırlanmış bir iddianame. Ne tesadüftür ki iddianamedeki ifadeler Vural Savaş'ın yeni yayınlanan "AKP Çoktan Kapatılmalıydı" kitabından alıntılarla dolu. Ayrıca iddianamede yer alan Cumhurbaşkanı'na yasak istemek, atamaları ve yargıda beraat kararı verilen dosyaları suç saymak, TBMM'nin kararlarını suç görmek gibi konularda mevcut yasalar çiğnenmiştir. Zorla delil tesisi ve görevi kötüye kullanmak suçtur. Takdir yüce mahkemenindir ama belki de bu nedenlerle dosya esastan görüşülmeden iade edilebilir. Kendinizi zorlamayın, mevcut iddianame çok zayıf ve tartışmalıdır. Sayın Başsavcının gündelik hayatta ortaya çıkan dinin her türlü tezahürünü laikliğin ihlali olarak görmesi iddianameyi mesnetsiz bırakmaktadır. Böyle bir laiklik anlayışı esas alındığında kapatılmayacak parti yoktur. Açılan bu davanın gerekçeleri siyaset alanının sorunlarına hukukla çözüm aramaktır. Oy karşısında hukuku küçümsemeyelim ama kanun karşısında da oyun ve insanın bir değeri olmalıdır. Laik cumhuriyet parti kapatarak korunmaz. Laik cumhuriyeti korumak sadece yargının sorumluluğu değildir. Demokrasiye inanmış herkesin sorumluluğudur. Ama laikliği koruyacağım diye demokrasiyi dinamitlemek doğru değildir. Bizim hukukçulardan beklediğimiz 'bekçilik' değil, "tarafsız hakem" olmalarıdır. Laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan laiklik bir anlam taşımaz. Saddam'ın Baas Partisi de laikti. Peki çözüm nedir? Çözüm sağduyulu davranmak, ortalığı yumuşatmak. Ondan sonra da daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları ve daha hızlı AB koşusu için çalışmaktır.