İktidar Partisi'ne yönelik yıpratma kampanyaları

A -
A +

Seçim öncesinde iktidar partisini seçmen nezdinde yıpratmak için çok sistemli bir çalışma yapılıyor. Medyanın bir bölümü bilerek ve isteyerek, bir bölümü de farkında olmadan estirilen rüzgâra kapılarak bu çalışmalara ciddi destek veriyor. Son bir ayda olup bitenleri biraz sorgulayıcı bir perspektifle inceleyip bakın, bunun ipuçlarını bulacaksınız. Bu çalışma ile ilgili birkaç örneği birlikte inceleyelim. Cumhuriyet Savcıları, bağımsız mahkemelerden aldıkları kararlarla bazı gazetecilerin gazetecilik dışındaki bazı faaliyetlerini sorguluyorlar. Onların ev ve işyerlerini arıyorlar. İfadelerini alıp dosyalarını oluşturarak bağımsız mahkemelerin karşısına çıkarıyorlar. Mahkemeler bu gazetecilerle ilgili tutuklama kararı veriyor. Savcıların bu gazetecilere isnat ettikleri suçlamalar ağır. Savcılar soruşturma sürecinde adli hatalar yaptılarsa bunu eleştirebilirsiniz. Mahkeme kararını eleştirebilirsiniz. Ama iş bunlarla kalmıyor. Söylediğim iktidarı seçim öncesi yıpratma çalışmalarını yapan çevreler, iç ve dış kamuoyunu basın aracılığı ile ayağa kaldırıyor. İç ve dış kamuoyunda sanki bu soruşturma ve tutuklamalar hükümetin ve Başbakan'ın talimatı ile yapılıyormuş gibi bir hava estirip, böyle bir algı oluşturuyorlar. Kuvvetler ayrılığının olduğu bir sistemde hükümetin ve Başbakan'ın savcılara ve hakimlere, mahkemelere etki edemeyeceğini aslında bu kampanyayı yürütenler de biliyor. Biliyorlar ama sıradan vatandaşın kafasında soru işareti ve şüphe oluşturmaya çalışıyorlar. Ne yazık ki az da olsa bazı insanlarda bu algıyı oluşturabiliyorlar. Devam eden dava ve soruşturmalarda polisin, savcının taleplerini yerine getirmekten başka bir etki ve yetkisi yok. Savcı bağımsız, hakim bağımsız, mahkemeler bağımsız. Bu halkada hükümete bağlı, bir tek polis var. Polisin bu süreçteki etkisi de savcının talepleri ile sınırlı. Diğer taraftan hükümet bu savcılara ve hakimlere müdahale etmeye kalksa haklı olarak dünya ayağa kalkar. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bağımsız bir kurum. Hükümetle hiçbir bağı yok. Çok yakın tarihte, "Yurtdışındaki seçmenler bulundukları ülkelerdeki temsilciliklerimizde oy kullanamaz" kararı alarak Başbakan'ı çileden çıkaran bir kurum. Ama Başbakan da aldıkları karara uymak durumunda. İşte YSK'nın bağımsız 12 milletvekili ile ilgili aldığı can sıkıcı kararı da iktidar partisine mal etmek için aynı çevreler düğmeye basmış durumda. Sanki bu kararı YSK'ya hükümet aldırmış gibi bir havayı 'utanmadan' yaymaya çalışıyorlar. Doğu ve Güneydoğu halkını AK Parti'den uzaklaştırmak için,'hiçbir ilgisi olmadığı halde' YSK kararını bile hükümetle ilişkilendirme gayreti içerisindeler. Aynı kurnazlığı YGS ile ilgili şifre sorununda da yaptılar. Yüksek Öğretime Geçiş Sınavının her türlü ön hazırlığını yapan kurum ÖSYM. ÖSYM bağımsız bir kurum. Hükümetin yönetiminde ve denetiminde bir kurum değil. Bu kurumun yaptığı YGS ile ilgili bir takım iddialar var. İddialara yargı el koydu ve inceliyor. Ancak hükümet karşıtı kampanya ekibi; basını sonuna kadar kullanarak bu işi hükümetin üstüne yıkmak istiyor. Aileleri ile birlikte milyonlarca insanı ilgilendiren bir sorunu iktidar partisinin üzerine yıkıp yıpratmaya çalışıyorlar. AK Parti karşıtı pankartları ellerine tutuşturarak gençleri mobilize halde sokağa döküyorlar. Öğrencilere soruyorum; eğer ÖSYM gibi bağımsız bir kuruluş gerçekten bir hata yaptı ise burada hükümetin sorumluluğu ve suçu nedir? İşi yargıya taşımaktan başka ne yapabilir? Milletimiz bu suni kampanyalara ve yönlendirmelere karşı uyanık olmalı. İddiaları her görüşten dinleyip ona göre karar verin. Tezgâhçıların, tezgâhını boşa çıkarın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.