Terör örgütü PKK eylemlerini artırdı. Elindeki tüm imkânları seferber ederek hem kırsalda hem de metropollerde eylem yapıyor. Kan döküyor. Hepimizin moralini bozmaya, bizi tedirgin etmeye, korkutmaya ve ülkeyi yönetilemez hale getirmeye çalışıyor. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Eylemleri artırmasının iç ve dış sebepleri var. Türkiye ile 'Marmara gemisi olayı' nedeniyle ilişkilerin gerginleştiği İsrail'e mesaj veriyor. İran'la ilgili BM'de alınan yaptırım kararlarına uzun vadeli milli çıkarlarımız nedeniyle 'Hayır' oyu verdiğimiz için ABD ile ilişkilerimizin bozulma ihtimaline karşılık ABD'ye PJAK örneği gibi 'kullanılmaya hazırım' diyor. Diğer taraftan Türkiye ile Irak'ın kuzeyindeki yönetimin ilişkilerinin normalleşmesinden rahatsız olduğunu gösteriyor. Türkiye'yi Irak'ın kuzeyine çekmeye çalışıyor. Özellikle Orta Doğu coğrafyasında Türkiye'nin bölgesel aktör olma yolundaki çabalarını baltalamaya çalışıyor. Türkiye'nin uluslararası arenadaki etkinliğini frenlemeye gayret ediyor. İçeride terörü artırarak, Türkiye'nin içe kapanmasını, tüm enerjisini iç sorunlara harcamasını, uluslararası sorunlara vakit ve enerji harcayamayacak duruma gelmesini sağlamaya çalışıyor. İsteseler de istemeseler de bu girişimleri İsrail'in de, ABD'nin de Körfezdeki ekonomik fırsatların kullanımında yeni rakipler istemeyen İngiltere ve Fransa'nın da işine geliyor. PKK terör örgütünün, taşeronluk görevi verilmiş olmasa da gönüllü taşeronluk yaptığı açık. Tasfiye edilmekten korktuğu için 'Ben herkesin işine yararım, beni tasfiye etmeyin' mesajları veriyor. Terör örgütünün eylemleri artırmasının birçok iç sebebi de var. İç sebeplerden en önemlisi mevcut iktidarı köşeye sıkıştırmak, itibarsızlaştırmak, gücünü zayıflatmak ve vatandaş nezdinde başarısız, ülkeyi yönetemeyen bir hükümet algısı oluşturmak. Açılım süreci ile demokratikleşme adımlarının atılmasını ve başarılı olmasını kendi sonu olarak görüyor örgüt. Bu öngörüsü yanlış da değil. Çünkü Türkiye gerçekten demokratikleşme sorununu çözerse Kürt sorunu büyük ölçüde çözülmüş olacak. Kürt sorunu çözüldüğünde örgütün istismar alanları bitecek. İstismar alanları ortadan kalktığında örgütün marjinal hale gelmesi kaçınılmaz. PKK, silahların konuştuğu ve şehit cenazelerinin geldiği bir ortamda hükümetin demokratik açılım yapamayacağını, Kürt sorununun çözümü konusunda cesur adımlar atamayacağını düşünüyor ve onun için kan akıtıyor. Hükümetin açılım hedefi ile örgütün beklentisi farklı. Hükümet, vatandaşların demokratik taleplerini karşılamayı hedefleyen bir süreç öngörüyor. Bu sürecin içinde suça bulaşmamış örgüt üyelerinin topluma kazandırılması hedefi de var. Ancak, İmralı'daki teröristbaşı Öcalan'ın ve PKK'nın beklentisi bunun üstünde. İşin makyajı ve propagandasını bir kenara bırakırsanız, Kürt kökenli vatandaşlarımızı hedefleyen reformlar onların çok umurunda değil. Nedir onların açılımdan beklentisi? İmralı'daki bölücübaşının Kürt sorununun çözümünde tek muhatap olarak kabul edilmesi, kendisinin serbest bırakılması, Kandil'de eli kana bulaşmış katiller dahil tüm örgüt üyelerinin affedilmesi ve Öcalan dahil bunlara siyaset yapma yolunun açılması. Canilerin demokratik açılımdan bekledikleri bunlar. Bunlara ilişkin bir umut göremeyince tekrar kan dökmeye başladılar. Güç ve şiddet kullanarak bu taleplerini Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne kabul ettirebileceklerini düşünüyorlar. Diğer taraftan da bölgede soruna muhatap olmaya kalkan aydın-yazar-çizer, STK temsilcisi ve siyasetçileri de şiddet ve silah kullanarak sindiriyorlar. Maalesef can ve mal korkusu ile sinenler de muhatap olmaya yanaşmıyor. Adres olarak İmralı ve Kandil'i gösteriyorlar. Türkiye'nin demokratikleşme sorunu var. İnsanların inançlarını özgürce yaşamasından tutun da Kürt sorununa kadar herkesin daha yüksek standartlı bir demokrasiye ihtiyacı var. Kürt sorunu da bir demokratikleşme sorunu. Bu sorun iki ayaklı bir sorun. Bir boyutu demokratikleşme boyutu, diğer boyutu da demokratikleşme sorununu istismar ederek-kullanarak kan döken PKK-terör boyutu. Bu sorunun demokratikleşme boyutunu çözecek irade TBMM'dir. Bu sorun siyaset üstü bir sorundur. Çözümü için TBMM'deki tüm siyasi partilerin, devlet kurumlarının ve STK'ların uzlaşması, kol kola girmesi gerekiyor. Hükümetler tek başına çözmeye çalışırlarsa diğer siyasi partiler ve yüksek yargı gibi devlet kurumları bu çabayı engeller. Burada çözüm için ölçü AB standartlarıdır. İşin bu boyutu çözülürse terörün istismar alanları ortadan kaldırılır. Hangi demokratik adımı atarsanız atın PKK kendi iradesiyle silah bırakmaz. Devletin profesyonel güvenlik güçlerini ve diplomasi gücünü seferber ederek demokratik açılımla birlikte teröristle mücadeleyi eş zamanlı olarak sürdürmek gerekir. Akan kanın durması için herkesin taşın altına elini koyması, cesur davranması, denenmemiş yöntemlerin benimsenmesi gerekiyor. Sorun AK Parti'nin değil bütün ülkenin sorunu. Kaşınmaya müsait bütün yaralarımızı ve çıbanlarımızı iyileştirmek zorundayız. Partiler ve kurumlar terör üzerinden birbirini eleştirmekten vazgeçip ortak çözüm için kol kola girmeli.