The Washington Post gazetesinin pazartesi günü verdiği haber, Irak'taki gelişmelerin boyutunun ne kadar vahim olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Gazete, Irak'ta son günlerde meydana gelen mezhepler arası çatışmaların sanılandan çok daha büyük olduğunu. Çatışmalarda ölenlerin sayısının bin 300'ü aştığını yazıyor. Bağdat'ın en büyük morgunda kimlikleri henüz belirlenememiş yüzlerce kişinin cesedinin yattığına dikkat çeken gazete, bu kişilerin büyük çoğunluğunun, silahla vurularak, bıçaklanarak, dövülerek veya naylon torbalarla boğularak öldürüldüğünü belirtiyor. The Washington Post gazetesinin bu haberi tarihi bir belge niteliğinde; çünkü Irak'ta iç savaş için harekete geçildiğinin kanıtı, bu haber. Bağdat başta olmak üzere Irak'tan önemli şehirlerindeki intihar saldırılarının yanı sıra dini gruplar arasındaki çatışmalar da hız kazandı. Iraklı direnişçilerin direncini kıramayan ABD, direnişçileri birbirine düşürerek amacına ulaşmak mı istiyor? ABD Irak'ta hakimiyeti sağlamanın yolunu mezhepler çatışması yoluyla çıkartılacak iç savaşta mı görüyor? Eğer ABD, böyle bir niyet taşıyorsa faturası çok ağır olur. Bir ülkede çıkarılacak bir iş savaş, en büyük darbeyi halka vurur. İşin en tehlikeli yönü, bu iç savaşın mezhepler arası bir zemine oturtulmasıdır ki, bu da halkın bölünmesi parçalanması demektir. İki toplum arasında kin ve nefretin hakim olması demektir. Irak, yüzyıllardır Şii ve Sünnilerin bir arada yaşadığı bir ülke. İki mezhep öylesine iç içedir ki, bazı istisnaları haricinde ayırt etmek mümkün değildir. Bir mezhep savaşı çıkması halinde milyonlarca Müslüman birbirine karşı düşman olacaktır. Böyle bir savaşın neticeleri, sadece bu ülke ile kalmayacak diğer Müslüman ülkelerin de etkilenmesine yol açacaktır. Dünya Müslümanları, içinden çıkamayacakları bir kriz ile karşıya kalacaklardır. ABD'nin istediği bu mudur? Eğer bu ise Türkiye başta olmak üzere Müslüman ülkelere çok büyük görevler düşmektedir. Kan gölüne çevrilen Irak'ta mezhepler arası çatışmaları önlemek için Türkiye'nin liderliğinde girişimlerde bulunmak mümkündür. Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu durumu önceden sezdiği için hemen harekete geçti ve uluslararası camiayı uyardı. Irak'ta bir türlü istikrar ve güvenin sağlanamadığına dikkat çeken Erdoğan'ın "Kışkırtılan mezhep çatışmasının alevleri zamanında söndürülmezse herkes zarar görecek. Bu yangın tez elden söndürülmezse çok daha tehlikeli olur" sözlerinin altında yatan gerçeği inşallah dünya kamuoyu algılamakta zorlanmaz ve vakit kaybetmez. ABD'nin tutumu ortada. Türkiye, bölgede huzur ve güvenin tesisi için çabalıyor. Irak yönetimi ise hâlâ gaflet uykusunda. Şii Başbakan Caferî, ülkemizde temaslarda bulunduğu sıralarda , Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Talabani'nin yaptığı işe bakın! Talabani diyor ki: "Caferi'nin Türkiye ile yaptığı anlaşmalar Irak'ı bağlamaz!.." Türkmenler perişan, söz sahibi olamıyorlar, soykırımı ile karşı karşıyalar, feryatlarına kulak veren yok. Böyle karışık bir ortamda nasıl istikrar sağlanacak hiç düşünebiliyor musunuz? Düne kadar birlikte mücadele eden Şiilerle Sünnilere ne oldu? Aralarına nifak tohumunu kimler soktu? Türkmenler neden kan ağlıyor? Kürtler neden hakimiyet peşinde? Kerkük tarihten mi silinecek? Petrol rezervleri kimin kontrolünde olacak? Daha birçok soru akla gelebilir... Bu soruların cevaplarını çok iyi bilen ABD memnun olmasın da kim memnun olsun... Demokrasi getireceğim diye Irak'a yerleşen ABD tabii ki bu tür iç karışıklardan istifade edecektir. Mezhep çatışmalarını körükleyecektir ki; hedefine ulaşsın. Irak'ta birlik ve beraberlik sağlanmadığı müddetçe bu ülke üzerinde oynanan oyunların sonu gelmez. Her gün yeni senaryolar devreye sokulur ve bir gün gelir ki; artık yapacak bir şey kalmaz...