Türk askerinin Irak'a gönderilmesi ile ilgili tezkere Meclise gelecek mi, gelmeyecek mi? Gelirse Meclisten geçebilecek mi, geçmeyecek mi? Aylardır kamuoyu olarak bu konuyu tartışıyorduk. Nihayet meclis tartışmalara son noktaya koydu ve tezkere Meclisten geçti. Geçti geçmesine ama, kamuoyunun cevabını aradığı birçok soru gündemdeki sıcaklığını koruyor. Türk askeri Irak'a ne zaman, ne kadar kuvvetle, hangi yoldan, hangi bölgeye gidecek? Irak'ta görev alacak birliğin lojistik desteği hangi ikmal yollarından nasıl sağlanacak? Birliğimizi hem intikal esnasında hem de görev bölgesinde bekleyen tehditler nelerdir? Görev bölgesinde halk desteği nasıl sağlanacak? Bölgeye gidecek kuvvetin intikal dahil bir yıllık görev maliyeti ne kadar ve kim tarafından karşılanacak?.. Askerimiz aralıkta gidebilir Bunlar kamuoyu tarafından cevapları merak edilen sorular. Ben arşivimdeki bilgilerden de yararlanarak bu soruların cevapları ile ilgili tahminlerimi sizinle paylaşmak istiyorum... Yazılı basınımızın büyük bir bölümü askerimizin Irak'a kasım ayının başında veya 15'inde gideceğini yazdı. Ben hazırlıkların bu tarihe yetişebileceğine inanmıyorum. Askerimizin sınıra yakın bir bölgede mesela Silopi'de teşkil edilecek bir toplanma bölgesinde, son hazırlık-teşkilatlanma ve koordinasyonunu yapıp, aralık ayının başında veya ortasında Irak topraklarına intikal edebileceğini değerlendiriyorum. Keşke imkan olsaydı da, Meclisten karar daha erken çıksaydı ve askerimiz ramazanı bölge halkı ile birlikte geçirseydi. Bölge halkının rahat bir ramazan geçirmesine askerimiz her türlü ortamı hazırlayabilseydi. Gönderilecek kuvvet miktarına gelince; Türkiye'ye güvenlik için tahsis edilecek sektörün bir tümen büyüklüğünde bir kuvveti gerektirdiğini biliyoruz. Bu kuvvet de üç tugay ve 1 tümen karargahını kapsıyor,10 bin civarında personel anlamına geliyor. Türkiye'nin bu tür dış görevler için hazırlıklı olan bir tugayı var. Ben buna bir de Komando Tugayı ve Tümen karargahının dahil edileceğini zannediyorum. İki tugay, bir tümen karargahı ve diğer muharebe hizmet destek üniteleri ile birlikte bu sayının 6 bini aşmayacağını düşünüyorum. Önerim ise, gidilecekse Kolordu seviyesinde bir birlikle bölgeye gitmek ve etkin olmaktır. Bu görevin icrasını sanıyorum Kara Kuvvetleri Komutanlığı üstlenecektir. Güzergah için üç seçenek İntikal yolu için üç seçenek vardır. İlk ve bizim için en kolay yol, Habur Sınır Kapısından geçen ve Bağdat'a kadar inen yoldur. Şu anda Bağdat'la ticaretimizde de bu yolu kullanıyoruz. Ancak, Barzani ve Talabani bu seçeneğe şiddetle karşı çıkacaktır. İkinci seçenek ise Ovaköy bölgesinden ikinci bir sınır kapısı açarak bu bölgeden güneye uzanan yolu kullanmaktır. Bu yolun kuzey kesimi onarım gerektirmektedir. Üçüncü yol ise Suriye üzerinden Irak'a giden demiryolunu tercih etmektir. Suriye Hükümetinin buna izin vermesi beklenemez. Burada Türkiye için en kolay ve en anlamlı seçenek Habur sınır kapısından geçen ve Bağdat'a inen yolu kullanmaktır. Görev bölgesi olarak Türkiye'nin gönlünden geçen Selahaddin bölgesidir. Amerikalı yetkililerin önerdiği ve ısrar ettiği bölge ise El Anbar bölgesidir. Tahminim birliğimizin El Anbar bölgesinde görev alacağı yönündedir. Birliğimizin lojistik desteğinin de Habur Sınır Kapısından geçen yoldan sağlanacağını düşünüyorum. Hem intikal esnasında hem de lojistik desteğin akışı sırasında özel kuvvetlere ait unsurların yol emniyetini sağlayabileceklerini değerlendiriyorum. Türk askerini hem intikal esnasında, hem de görev bölgesinde bekleyen en büyük tehdidin Barzani ve Talabani gruplarının yapabileceği provokasyonlar olduğuna inanıyorum. Türk askeri daha önce yaptığı tüm dış görevlerde bölge halkının sempati ve desteğini sağlayabildi. Çünkü görev yaptığı bölgeye sadece güvenliği değil, sağlık hizmetleriyle, günlük hayatı kolaylaştıran hizmetleri de götürdü. Halka adil ve sevecen davrandı, halka terörist muamelesi yapmadı. Kürt grupların ve diğer radikal grupların provokasyonlarına engel olunabilirse Türk askerinin çok kısa sürede bölge halkının desteğini kazanabileceğine inanıyorum. Kamuoyu beklentiye girmemeli Türk kamuoyu yanlış bir beklenti içerisine sokulmamalıdır. Türkiye'nin Irak'a asker göndermesinin en önemli gerekçesi Kandil Dağı'ndaki 5 bin PKK-KADEK mensubunu pasifize etmek değildir. Türkiye'nin en önemli gerekçesi Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasına katkı vermektir. Eğer Irak'ta güvenlik ve istikrar sağlanamaz ise Irak üç ayrı devlete bölünür. Güneyde Iran'ın nüfuzunda bir Şii devleti, ortada Filistinlilerin ve diğer radikal grupların arka bahçesi olacak olan bir Sünni Arap devleti, kuzeyde de bir Kürt devleti kurulur. Böyle bir yapılanma uzun vadede bölgede en çok Türkiye'ye zarar verir. Türkiye'nin stratejik hedefi; Irak'ta istikrarın bir an önce sağlanması ve tüm Irak'ı yöneten güçlü bir merkezi idarenin kurulmasının teminidir. Türkiye bu hedefin gerçekleştirilmesine katkı vermek için Irak'a asker gönderiyor. PKK-KADEK stratejik değil operasyonel bir hedeftir. Toprak bütünlüğü korunmuş, güçlü bir merkezi idarece yönetilecek Irak'ta PKK-KADEK barınamaz. PKK-KADEK konusunda Amerikalılara güvenmediğimi, kendilerine zarar vermedikçe ABD'nin, PKK-KADEK'e herhangi bir operasyon yapabileceğine inanmadığımı belirtmek istiyorum. Pazartesi günü Genelkurmay Başkanlığımızda gerçekleştirilecek olan basın bilgilendirme toplantısında tüm bu sorulara en doğru cevapları alacağımızı umuyorum.