Sayın Cumhurbaşkanı Gül ile beraber İsviçre'deyiz. Uçağın kapısındaki karşılamadan tutun da alınan olağanüstü güvenlik tedbirlerine kadar İsviçre adına yapılan konuşmalarda, Türkiye'ye ve Sayın Cumhurbaşkanına düzülen methiyeler biraz olağandışı geldi bana. İki ülke arasındaki milli maçta çıkan tatsızlıklar ve ardından gelen minare krizi nedeniyle soğuyan ilişkilerden sonra bu yakın ilginin, bu düzülen methiyelerin ve sıcak dostluk gösterisinin sebeplerini merak ettim doğrusu... Türkiye-İsviçre ilişkileri son bir yılda iyileşmeye başlamış. Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin ev sahipliğini yapan İsviçre son bir yıldır yüksek ilgisini Türkiye'ye yöneltmiş. İsviçre yılda 2 tane ülkenin devlet başkanını ağırlıyor. Bu yılki ilk ziyareti Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulf gerçekleştirdi. Yılın ikinci ziyaretçisi olarak da Cumhurbaşkanı Gül misafir ediliyor. İsviçre hükümeti kural olarak parlamentosunda kendi sınır komşularının dışındaki ülkelerle dostluk grupları oluşturmuyor. Ama bu ayın 30'unda ilk kez Türkiye gibi kendi komşusu olmayan bir ülkeyle dostluk grubu oluşturmak için girişimde bulunacak Aynı anda, aynı gün bizim Parlamentomuzda da İsviçre Dostluk Grubu kurulması için karar alınacak. Bu uygulama bile Türkiye'nin İsviçre'ye yakın ilgisini göstermeye yeterli. İki ülkenin İçişleri Bakanlarının yakında bir araya gelmesi planlandı. Sayın Cumhurbaşkanının ziyareti nedeniyle buraya gelen Türk işadamları, İsviçreli yatırımcılarla ortak yatırımlar gerçekleştirmek için önemli görüşmeler yaptılar. İsviçreli iş adamları yenilenebilir enerji, enerji tasarrufu ve enerji verimliliğinin arttırılması konusunda Türkiye'de yatırımlar yapmak istiyorlar. Bu alanlarda İsviçre, dünyada en iyi durumda olan ülkelerden birisi. KİLİT ÜLKE TÜRKİYE İki gün boyunca İsviçre Konfederasyonu Başkanı Doris Leuthard, Sayın Cumhurbaşkanının yanından hiç ayrılmadı. Sayın Cumhurbaşkanına olağanüstü ilgi gösterildi. Tüm bu ilgi ve yakınlığın sebebi; genelde Avrupa'nın, özelde ise İsviçre'nin her geçen gün yükselen enerji ihtiyacından kaynaklanıyor. İsviçre'de mevcut 5 nükleer santralden 3'ü ekonomik ömrünü tamamlamak üzere. Ayrıca İsviçre'nin Fransa ile yaptığı elektrik alım sözleşmeleri 2020 yılında doluyor. İsviçre bu enerji açığını kapatmak için 2008 yılında İran'la, yıllık 5 milyar metreküplük bir doğalgaz alımı anlaşması yapmış. Amerika'nın baskısı nedeniyle bugün bu anlaşma yürürlüğe konulamıyor. Bu nedenle İsviçre enerji açığını gidermek üzere Hazar bölgesine yönelmiş durumda. Azerbaycan'ın yeni üretime başlayacağı Hazar-2 üretim tesislerinin yıllık 17 milyar metreküplük bir kapasitesinin olması öngörülüyor. Bu 17 milyar metreküplük kapasiteden 6 milyar metreküplük alım için Türkiye-Azerbaycan arasında bir anlaşma imzalandı. İsviçre geriye kalan 11 milyar metreküpten pay almak istiyor. Alacağı bu payı da Türkiye'den başlayarak Yunanistan ve İtalya'ya kadar uzanan hat üzerinden topraklarına getirmek. İtalya'ya kadar uzanan bu hattı Arnavutluk üzerinden İsviçre'ye ulaştırmak için 3 milyar dolarlık bir yatırım kaynağı da ayrılmış. Hem bu gazın Azerbaycan'dan alınabilmesi hem de Türkiye-Yunanistan-İtalya hattı üzerinden İsviçre'ye ulaştırılması için Türkiye'den yardım ve destek bekleniyor. Anlayacağınız İsviçre'nin birdenbire ortaya çıkan ve her gün gittikçe artan Türkiye sevdasının altında, önümüzdeki 50 yılın enerji ihtiyacının giderilmesi konusu yatıyor. Bu ihtiyacın giderilmesinde İsviçre, Türkiye'yi kilit ülkelerden biri olarak görüyor. Hazar-2 rezervinden bir taraftan Nabucco projesi diğer taraftan Türkiye-Yunanistan-İtalya hattı, bir taraftan da İsviçre pay almak istiyor. Bu 11 milyar metreküp nasıl pay edilecek önümüzdeki aylarda göreceğiz. Bundan pay almak için ve aldığı payı ülkesine taşıyabilmek için İsviçre'nin Türkiye'nin desteğine çok ciddi ihtiyacı var. İsviçre'nin Türkiye'ye duyduğu sıcak ilginin bir başka sebebi de; Türk ekonomisindeki canlılık ve Batılı yatırımcıların ülkemize duyduğu ilgiden kaynaklanıyor. Batılı ekonomiler ciddi krizler yaşarken Türk ekonomisinin yıldız gibi parlaması İsviçreli yatırımcıların da ilgisini çekiyor. Hem enerji alanında hem de katma değeri yüksek teknolojik ürünlerin Türkiye piyasasına daha fazla sokulması konusunda İsviçreli yatırımcılar önemli çaba sarf ediyor. Kanımca artan bu ilginin bir üçüncü sebebi de uluslararası ölçekte Türkiye'nin etkinliğinin ve gücünün artması ve İsviçre'nin de bunu fark etmesi.Türkiye artık özellikle Kafkasya ve Orta Doğu'da bölgesel bir güç. Ayrıca küresel bir güç olma yolunda da hızlı adımlarla ilerliyor. Ekonomik ve siyasi gücünüz arttıkça dostumuz da artar. AVRUPA ARAYIŞ İÇİNDE Avrupa'nın enerji ihtiyacı her geçen gün artıyor. Avrupa, kendini üç noktadan besleyen enerji hatlarına bir dördüncüsünü ilave etmek için ciddi çaba içerisinde. Bu dördüncü hat; Orta Doğu bölgesi ve Kafkasya bölgesindeki enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştıracak hattır. Her Avrupa ülkesi, bu hattan pay almak için ciddi mücadeleler veriyor. Avrupa'nın yıllık doğalgaz ihtiyacı 100 milyar metreküpe ulaşmış durumda. Bu dördüncü hat devreye sokulmadan dünyadaki mevcut kaynaklarla bu ihtiyacı karşılamak mümkün görünmüyor. İran gazından tutun da Irak, Mısır hatta Suriye topraklarından çıkan gazı ve Hazar havzasındaki doğalgazı Avrupa'ya taşımanın en ucuz ve en risksiz yolu Türkiye üzerinden geçecek hatlardır. Bunun farkında olan ülkelerden biri de İsviçre. İhtiyaçlar dostluk kurmayı zorluyor. Türkiye bu konumunun farkında olmalı ve kendi milli çıkarları doğrultusunda bunu en iyi şekilde değerlendirmelidir. Avrupa kıtasının doğalgaz ihtiyacı, doğalgaz kaynaklarının bulunduğu bölgelere yakınlığı ve coğrafi konumu Türkiye'yi çok önemli bir ülke haline getiriyor. Artık diplomasi ile enerji politikaları kol kola yürütülmek zorunda. İsviçre'de yılın ilk kar yağışını yaşadık. Zengin bitki örtüsü karlarla kaplandığında burası inanılmaz bir keyif veriyor insana. Cumhurbaşkanının gezilerine iş adamlarını dahil etmesi Türk ekonomisine önemli fırsatlar doğuruyor. Bu gezide edindiğim bir izlenimi daha sizlere aktararak yazımı tamamlıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız mülakatlarda bir şeyi fark ettim. Sayın Cumhurbaşkanı her şeye hakim, kendinden emin ve özgüveni en yüksek seviyede. Herhalde bu görüntü Türkiye'deki normalleşmenin bir yansıması.