17 Aralık 2004, şimdiden yakın tarihimizin en büyük dönüm noktalarından biri oldu bile. Ancak Turgut Özal'ın AB'ye tam üyeliği ilan ettiği konuşmada işaret ettiği "uzun ince yol"un daha aşılması gereken çok safhası var. Bu noktada Kıbrıs her safhada karşımıza çıkacak bir düğüm olarak duruyor. Bu düğüm çözülmez değil ama özellikle Rum Kesiminin körlüğü devredeyken aşılacak gibi de durmuyor. Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül ayrı ayrı vesilelerle aynı tespiti yaptı. Adada çözümün AB ile müzakerelerin başlayacağı 3 Ekim 2005 tarihine yetişmesi imkansız. Niçin imkansız? Bu sorunun cevabını 4. Annan Planı için Kıbrıs'ta yapılan referandumun sonucundan ayan beyan okumak mümkün. Türkler plana evet dedi. "Barış" ve "uzlaşma" iradesini güçlü bir şekilde dünya kamuoyuna duyurdu. Rum tarafı ise "hayır" diyerek "uzlaşmaz" olduğunu bir kere daha tescil etmiş oldu. İş taraflar arasında bitmiyor Kıbrıs yakın tarihte hiçbir zaman sadece Türkiye ile Yunanistan arasında başlayıp biten bir mesele olmadı. Bunu hepimiz biliyoruz. Adada İngiltere'nin tarihten gelen hakları var mesela. Aynı şekilde ABD'nin hesaba katılmadığı bir Kıbrıs planı gündeme bile gelemez. Rum Kesimi bir şekilde AB'yi de devreye soktu. Dolayısıyla "uzlaşma"ya, "barış"a hayır diyen Rum tarafına ikazda bulunmak, gerçeği göstermek bu ülkelerin de görev ve menfaatiyle ilgilidir. İngiltere, ABD ve AB Rum tarafı üstünde anlamlı bir baskı kurmadığı sürece Annan Planı, Kıbrıs çözümsüzlüğü tarihinde bir dipnot olmaktan öteye gidemez. Dikkat ederseniz Papadopulos kendine çok güveniyor ve pazarlık masasında çıtayı alabildiğine yüksek tutuyor. Kıbrıs'ı tanımak yetmez Türk tarafı askerlerini çekmeli diyor mesela. Emin olun 3 Ekim 2005'te başlayacak müzakere sürecinde de Rum tarafı gündeme gelecek 31 başlığın her birinde taviz istemeyi sürdürecek. Önümüzdeki günler nelere gebe? KKTC'de 4 Nisan'da yapılacak seçim çok önemli. Sadece hükümet krizi değil çözülecek olan Kıbrıs Türk halkı kendi geleceğini tayin etmek üzere sandık başına gidecek ve adada çözümü kimden beklediklerini de dünyaya ilan edecekler. KKTC'de siyasi istikrarı sağlayacak bir seçim sonucu yakın tarihte hiç bugünkü kadar önemli olmamıştı. Annan planıyla ilgili referanduma "evet" diyerek siyasi basiretini ve rüştünü ispatlayan Türkler eminim ki 4 Nisan seçimlerinde de tercihlerini siyasi istikrardan yana akıllıca kullanacaktır. 4 Nisan seçimlerinden sonra BM Genel Sekreteri Annan'ın 4. Annan planında Rum tarafının istekleri doğrultusunda kimi revizyonlar yaparak planı tekrar gündeme getirmesi bekleniyor. Bu aşamada AB'nin de bu akut düğümü çözmek için "uzlaşmaz" tutumlarını kırk yıldır ispatlayan Kıbrıs Rum Kesimi üstünde anlamlı bir baskı kurması şart. Türkiye Kıbrıs'ı tanıyacak mı? Türkiye 17 Aralık'ta bu konuyla ilgili nihai kararını açıkladı. 3 Ekim 2005 tarihine kadar imzalaması şart olan protokole atacağı imza Kıbrıs'ı tanımak anlamına gelmeyecek. 17 Aralık'ta ilan ettiğimiz gibi Türkiye bu imzanın diplomatik bir tanıma anlamına gelmeyeceğini 3 Ekim 2005'e kadar atılacak imzada da bu yönde bir şerh olacağını açıkça beyan etmiş oldu. Kıbrıs konusu da tıpkı AB gibi aşılması gereken uzun ve ince bir yola sahip. Türkiye, bugüne dek yanlış bir adım atmadı. Bundan sonra da yanlış bir hesaba bel bağlamayacağından emin olabilirsiniz. NOT: KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, TGRT HABER TV'de bu akşam 22.00'de yayınlanacak olan "Ankara'nın Gündemi"nde konuğumuz olacak. Bu programda Kıbrıs ile ilgili gelişmeleri daha detaylı olarak masaya yatıracağız. İzlemenizi öneririm.