Hatırlarsınız, 11 Haziranda Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan'ın CNN Türk'teki "Tarafsız Bölge" programının konuğu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu idi. O programda, Sayın Kılıçdaroğlu'na soru yönelten gazeteciler arasında ben de vardım. Amacım; Kemal Bey'i sıkıştırmak değil, onu tanımaya çalışmaktı. Ana muhalefet partisine henüz genel başkan olmuş bir lidere kredi tanımak, biraz sabredip ülkemizin temel sorunlarına ilişkin ne düşündüğünü öğrenmekti. Ben de öyle yaptım. Memleketin en önemli meselesi olarak gördüğüm Kürt sorunu ve ondan nemalanan terör problemine bakışını, bireysel hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin nasıl kaldırılacağını ve bu kapsamda başörtüsü yasağı nedeniyle yüksek öğrenim hakkını kullanamayan genç kızlarımızın sorunlarının çözümüne ilişkin ne düşündüğünü sordum. CHP'nin bu sorunlara ilişkin klasik politikalarını biliyordum. Ancak genel başkan değişmişti. Yeni genel başkan kongrede değişim vaat etti. Bu değişim vaadini sadece CHP vitrininin değişmesi olarak algılamadık. Türkiye'nin AB perspektifinden tutun da, yargı reformuna, çetelerle ve illegal yapılarla mücadeleye, sivil-asker ilişkilerine, Kürt sorununa ve demokrasi çıtasının yükseltilmesine kadar tüm alanlarda CHP'nin politikalarının değişeceğini umduk. Batıda sosyal demokrat bir parti hangi değerlere sahip çıkıyorsa CHP'nin de aynı değerler istikametinde değişeceğini ve yeni liderin yeni şeyler söyleyeceğini bekledik. "Bir rüzgâr yakaladı. Böyle bir medya desteği hiçbir parti liderine nasip olmadı. Herkes kendisine kredi açtı. Cesur hareket etmesi, risk alması, CHP statükosunu aşıp yeni şeyler söylemesi için bundan daha uygun şartlar olamaz" diye düşündük. Ama programda verdiği cevaplar beni şaşırttı. "Başörtüsü sorununu çözerim" diyor. "Nasıl, ne zaman?" diye sorduğumda, çözüm önerisi ilginç. "Bu sorunun çözümü için yasal bir düzenleme yapamayız. AYM'nin kararı var. Sorunu kendi haline bırakalım zaman içinde kendi kendine çözülür" diyor. Dün yine Radikal'e verdiği demeçte, "O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız" diyor. Gazeteci de benim gibi ısrar ediyor ve "Nasıl çözeceksiniz?" diyor. Cevap, "Onu bize bıraksınlar, terörü de çözeceğiz, türban sorununu da çözeceğiz" diyor. Röportajın üstünden 24 saat bile geçmeden CHP'deki statüko parti içinde isyan çıkarıyor ve Kılıçdaroğlu daha önce yaptığı gibi geri adım atıyor ve yeni bir açıklama yapıyor. "Ben o röportajda genç kızlar üniversiteye başörtüsü ile girecekler" diye bir şey söylemedim diyor. Yapmayın Kemal Bey! Hangi söylediğinizi esas alacağımızı şaşırdık. Mehter takımı gibi iki ileri, bir geri gidiyorsunuz. Deniz Zeyrek size, "Türbanlı kızlar üniversiteye girebilecekler mi?" diye soruyor. Siz de, "Herkesin okumasına olanak sağlayacağız. Biz bu sorunu çözeceğiz" diyorsunuz. Biz bu açıklamanızı nasıl anlayalım? Başörtülü birisine üniversite okuma imkânını, ya bu yasağı kaldırarak ya da ikna odaları kurup başını açtırarak sağlarsınız. En iyisi halkın ve medyanın önüne çıkmadan derin CHP'den kırmızı çizgileri öğrenin ve o çizgilerin dışına çıkmayın. Yoksa samimiyetiniz ciddi yara alacak. Ya da kurtulun şu CHP statükosundan. Ben bugüne kadar kendi kendine çözülen bir sorun görmedim. Sayın Kılıçdaroğlu maalesef başörtüsü ve Kürt Sorunu'na 'slogan siyaseti' ile yaklaşıyor. Birçok köşe yazarı parti programı yazacak kadar her gün kendisine akıl verdikleri halde açık konuşamıyor, risk almıyor. Dengeleri gözetiyor. "Yapacağım-edeceğim" diyor ama "Nasıl ve ne ile" sorularını geçiştiriyor. CHP statükosunu aşamıyor. Alçak gönüllü, kibar bir insan. Ama bunlar lider olmaya ve değişimi gerçekleştirmeye yetmiyor.