Dört buçuk yıllık iktidarında, AK Parti ekonomi alanında başarılı oldu. Türkiye Cumhuriyetinin milli hedef olarak ortaya koyduğu AB projesinde alkışlanacak bir mesafe aldı. Bu dönemde tarihi nitelikli reformlar gerçekleştirildi. Türkiye, uluslararası planda önemli bir aktör haline geldi. Demokratikleşme anlamında önemli mesafeler alındı. AK Parti bir alanda başarılı olamadı, o da şudur; bazı devlet kurumlarının ve toplumun bir kesiminde kendisine karşı olan ön yargıları gideremedi. Neydi o ön yargılar? Bu partinin toplumda modern yaşam tarzının yaşanmasını kısıtlayacağına ve Cumhuriyetin temel niteliklerinin törpülenmesine göz yumayacağına ilişkindi. İktidara gelmeden önce ortaya koydukları kuruluş felsefesinde, parti programlarında, hükümet programında bu endişeleri haklı kılacak bir hüküm yoktu. Programları, liberal-demokrat ve muhafazakar eksenli bir merkez partisinin programıydı. 4,5 yıllık icraatlarında çok azınlıkta kalan bazı marjinal üyelerin sebep olduğu birkaç uygulama dışında bu ön yargıları devam ettirecek bir şey olmadı. Peki uygulamaları orta yerde dururken bu endişeleri neden gideremediler? Aslında ilk üç yılda bu endişeleri kısmen giderdiler. Ancak son bir buçuk yıldır 28 Şubat sürecinde olduğu gibi bir toplum mühendisliği projesi planlandı ve uygulamaya kondu. AK Parti'nin iktidar ateşi ile erimediğini-bilakis iktidardaki uygulamalarının millette olumlu karşılık bulduğunu-oylarının yükseldiğini, bu partiyi icraatlarını eleştirmekle, zorlama yolsuzluk haberleri ile küçültemeyeceklerini gören bu siyaset mühendisleri projenin ikinci aşamasını devreye soktular. İkinci aşamada, AK Parti'nin milli olmadığını ülkeyi ve Kıbrıs'ı sattığını, bölücülere prim verdiğini işlediler. Ancak gördüler ki; milliyetçi duyguların körüklenmesi sorun değil, MHP gibi sağ partilerin işine yarıyor. Projenin eksenini laik Cumhuriyetin ve çağdaş yaşam tarzının korunması istikametine yönlendirdiler. AK Parti'nin kuruluşunda bazı kurum ve kesimlerin toplumun bir bölümünün kavgasında var olan ama üç yıllık hükümet icraatı ile yerini güven ve istikrara bırakan o korku, şüphe-vehim ve ön yargıları tekrar kaşıdılar. Tandoğan ve Tandoğan mitingini oluşturan psikolojik altyapının hazırlığı bir buçuk yıl sürdü. AK Parti'nin laik düzeni yıkmak ve Türkiye'yi İslamileştirmek gibi bir niyeti olmadığını yakından takip edenler gayet iyi biliyorlar. Ancak AK Parti hükümeti, toplumun bir kesimindeki gerilimleri ve mitinglerde dile getirilen, "korku psikolojisini" giderecek girişimlerde bulunmadı. Niyetinden emin olduğu için dikkate almadı. Dikkate almalıydı. Ayrıca yönetim kadrolarındaki marjinal sesleri ayıklamalıydı. AK Parti Hükümeti döneminde kimin yaşam biçimi tehdit edildi-kısıtlandı, kim, kimi inancından, giyim-kuşamından dolayı aşağıladı? Bazı zorlama haberler, bazıları da tezgahlanmış olan haberler gazete manşetlerine taşındı. Bu siyaset mühendisliğinin uygulama projesinde birkaç televizyon kanalı ve bir gazeteyi araç olarak kullandı. Türkiye'nin en önemli gazetelerinden birisi bir sayfasını, bir yıl boyunca irtica haberlerine ayırdı. Peki yok muydu, yanlış uygulamalar? Tabii ki vardı, ama marjinaldi, çok azdı. Gereğinden fazla kasıtlı bir biçimde abartıldı-büyütüldü. Beş yıldır parlamentoda Ana muhalefet görevini sürdüren CHP; AK Parti'nin ekonomi-eğitim, sağlık, sosyal, güvenlik sistemi, işsizlik fakirlik gibi politikalarını takip edip yanlışlarını göz önüne sererek alternatif çözümler üreteceğine, toplumda "rejim tehlikede, Cumhuriyet tehlikede, laiklik ve çağdaş yaşam tarzı tehlikede" korkusunu aktif ve emekli bürokratlarla iş birliği içinde yaydı. AK Parti'nin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalara alternatif olarak CHP'nin 4,5 yıldır sunduğu bir çözüm ortada yok. Seçmene ne ile gidecek? Yine irtica-laiklik tartışması ile mi? Seçimde halk kavgayı değil toplumsal barışı destekleyecek. CHP lideri Baykal millete,' Cumhuriyet elden gidiyor' diye korku salacağına, AB ve Kıbrıs konularıyla işsizlik, fakirlik ve sosyal güvenlik, eğitim, sağlık, bölücülük ve terör sorunlarını nasıl çözeceğini, gelir dağılımını nasıl düzelteceğini, güçlü bir ekonomiyi nasıl oluşturup kişi başına 10 bin dolar milli gelir hedefini nasıl yakalayacağını anlatırsa daha çok kabul görür. AK Parti, CHP'nin başını çektiği kol kola olduğu toplum mühendislerinin oyununu bozmak zorundadır. Milletin bir kesiminde oluşan yaşam tarzına yönelik tehdit algılamasını şeffaf-açık-net bir tarzda gidermek durumundadır. Ülkemizde sistemin en büyük güvencesi istikrarlı bir iktidar ile güçlü bir muhalefetin varlığıdır. Sayın Baykal''n, iktidar olma derdi-hedefi yoktur. Ama güçlü bir muhalefet olmak istiyorsa tahriki-tehdidi-hırçınlığı bir kenara bırakmalı, kurumlardan-bürokratlardan medet ummamalı, demokrasinin ipine sarılmalı. Millete kordu değil umut yaymalı. "Seçimin kendisi bizzatihi çözüm değildir. Anayasa Mahkemesi 367'e gerek yoktur derse ülke çatışmaya sürüklenir" üslubu, sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir lidere yakışmamaktadır. Bu hali ile CHP solun ortak adresi olacak durumda değildir. Hoşgörü ve uzlaşma ortamı herkes için en hayırlı durumdur. Son iki haftadır Türkiye'de hukuk ve demokrasi ayaklar altına alınmışsa bunda payı olanları, millet hafızasına kaydetmiştir. Tandoğan ve Çağlayan Mitingini önce sahiplenip sonra o mitinge bakarak seçim tahmini yapan Baykal'ı meydanlarda göreceğiz. Az kaldı.