Ülkesini seven herkes doğu ve güneydoğu illerimizde terörün neden tekrar tırmanmaya başladığı konusunda kafa yoruyor, bir dizi öneri sunuyor. Toplumsal bir sorunun çözümüne yönelik kafa yoran herkese saygı duyuyorum. Ancak bu tür girişimlerde bulunan herkesin PKK terör örgütünü iyi tanıması, hedefini iyi bilmesi, hangi amaçlara hizmet ettiğini iyi tahlil etmesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye'de resmi-sivil hiç kimse güneydoğu sorununu yok saymıyor. Ülkenin Başbakanı dahil bu toplumsal sorunun varlığını kabul ediyor ve bu sorunun üstesinden gelmek için çaba sarf ediyor. Ancak bu sorunu mazeret göstererek şiddete, silaha başvuran PKK terör örgütü, soruna köklü bulmaya çalışan her kesimin işini zorlaştırıyor. Güneydoğu sorununun temelinde, ekonomik problemler, işsizlik, eğitimsizlik, refah düzeyinin düşüklüğü, kültürel hak ve özgürlük sınırlarının darlığı, kısacası demokrasinin ve refahın yetersizliği olduğu söyleniyor. Yanlış değil. Bu sorunlar ancak barış ortamında çözülebilir. Şiddetin tırmandığı, her gün bir şehit cenazesinin kaldırıldığı, yöre halkının korku ve baskı altında tutulduğu, devletin iş makinelerinin yakıldığı bir ortamda bölge ile ilgili demokrasi ve refah artışı alanında açılımlar yapmak çok zor. Bu açılımları yapsanız da sonuç alamazsınız, kâğıt üstünde kalır. Nitekim son üç-dört yıldır bölgede barış ortamı-istikrar hakim olduğu için hükümet bölge ile ilgili her alanda önemli açılımlar yaptı. Anadilde eğitim, anadilde yayın, bölge illerinin teşvik kapsamına alınması ve yatırımcılar için cazip hale getirilmesi, duble yol ve konut yapımında bölgeye öncelik verilmesi, buraya tarım ve hayvancılığın teşvik edilmesi, yörede turizmin canlandırılması, sınır ticaretinin geliştirilmesi için alınan tedbirler, işsizliğin azaltılması için alınan bir dizi önlem. Bu yapılanlar bir çırpıda aklıma gelenler. Bunların hepsi PKK'nın inine çekildiği, bölgede eylem yapmadığı, güven ve huzur ortamında yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Bölgede ekonomi yavaş-yavaş canlanıyordu, yatırımcılar bölgede iş yapmak için harekete geçmeye karar vermişti, devletin alt yapı yatırımları hızla artmaya başlamıştı. Hükümet demokratik haklar konusunda ciddi adımlar atmış ve uygulamaya geçmişti. Hükümet, kültürel hakların verilmesi konusunda muhalefetin "gayri milli" suçlamasına hedef olacak kadar cesur davranmıştı. Lütfen şapkamızı önümüze koyup düşünelim; işte tam bu iyileştirmelerin yapıldığı bir dönemde PKK'nın tekrar şiddeti tırmandırması Kürtlerin lehine midir? Tabii ki hayır. Şiddetin tırmanması en çok yöre halkının, Kürtlerin aleyhine olmuştur. Şunu herkes artık çok iyi bilmelidir. Kürtlerin refahı, kültürel hakları, eğitimi, demokratik hakları PKK'nın umurunda değildir. PKK, hükümetin bu açılımlarından rahatsız olmuştur. Bölgeye yönelik bir dizi açılım ve olumlu gelişmeler nedeniyle PKK halk desteğini kaybetmeye başladığını görmüş ve bu olumlu gelişmeleri durdurmak-yavaşlatmak için tekrar şiddete başvurmuştur. Kürt halkı, PKK'nın umurunda bile değildir. PKK eylemlerini durdurmaz!.. PKK'nın tek amacı, "Bölücübaşı"nın serbest bırakılmasını sağlamak, daha sonra da siyasi parti kurdurarak onun Meclis'e gelmesini sağlamaktır. Güneydoğuda hangi tedbiri alırsanız alın, fark etmez. Apo serbest bırakılmadan, yüzlerce insanımızı şehit eden canilere genel siyasi af çıkarılmadan PKK eylemlerini durdurmaz. PKK'nın eylemlerini asgariye indirmenin yolu, arkasındaki halk desteğini ve siyasi desteği en alt düzeye indirmektir. Bunun yolu da bir taraftan bölge insanının malını ve canını koruyacak yeterli güvenlik tedbirlerini alırken, diğer yandan da bölgenin refah düzeyini yükseltecek, işsizliği azaltacak ekonomik tedbirleri almak ve bölge için demokratik açılımları-reformları cesaretle geliştirmek ve uygulamaktır. Gitmediğiniz yer sizin değildir. Sadece Başbakan değil tüm siyasi parti liderleri doğu ve güneydoğuyu her yıl en az iki kez adım adım gezmeli ve halkın içine girmelidir. Erzurum'dan öteye gitmeyen, siyasi liderlerimizin bu konuda ahkam kesmeye hakları yoktur. Bölge insanı, Kürt siyasetçiler ve fikir adamları, PKK'nın gerçek yüzünü artık görmeli ve terör örgütü ile arasına kalın bir duvar örmelidir. Bölge insanı, bölgede demokrasinin ve refahın gelişmesini, barış ve huzurun kalıcı olmasını istiyorsa bu duvarı en kısa zamanda tesis etmeli, terör örgütü ile bağını koparmayan siyasetçileri ve siyasi akımları dışlamalı, destek vermemelidir. İşte o zaman hem terör biter, hem de bölge insanı gerçek anlamda kalıcı refaha ve demokrasiye ulaşır.