Önce Tunus'la başlayıp sonra Mısır'a, Libya ve Yemen'e, Bahreyn ve Suriye'ye sıçrayan toplumsal olaylar, her yerde aynı sonuçları vermiyor. Tunus'ta Bin Ali'nin silaha başvurmadan ülkeyi terk etmesi kan dökülmesini engelledi. Diğer yandan Mısır'da Mübarek'in desteğini alamadığı ordunun geçici olarak yönetime el koyması sivil kayıpların artmasını önledi. Ordu halkı karşısına almadı. Mısır'da şu anda bir geçiş dönemi yaşanıyor. Libya'daki gelişmeler ise bu iki örnekten farklı. Muhalifler Bingazi'yi merkez seçtiler ama sanırım biraz acele ettiler. Kaddafi gibi bir diktatörün neler yapabileceğini hesaba katmadılar. Normal zamanlarda bile dengesiz davranışlar gösterebilen bir diktatörün tahtı sallandığında kendi halkının üzerine bomba yağdırabileceği öngörülmedi. Muhalifler Kaddafi'ye direnmek ve onun halka karşı yaptığı saldırıları engellemek için uluslararası camiadan lojistik ve siyasi destek talep ettiler. Bu talep; dünyanın, kendilerini koruyabileceği silah-araç ve gereç temin etmesi ile Kaddafi'nin savaş uçak ve helikopterlerinin muhaliflere karşı kullanımının engellenmesinden ibaretti. Uluslararası kurumlar ve ABD, Libya ile ilgili karar almakta geç kaldı. ABD'nin ilgisiz tutumu Kaddafi'ye cesaret verdi. BM bugünkü kararı, şubatın son haftalarında alsaydı zannediyorum Kaddafi, Trablus dışına çıkamazdı. Eğer BM'nin amacı sivil halkın ve muhaliflerin can güvenliğini korumak idiyse, bu kararı daha erken almalıydı. Fakat BM'nin aldığı kararın, Libya'da uçuşa yasak bölge tesisinden daha ileride her türlü müdahaleye imkân veren bir karar olduğu görülüyor. ABD Başkanı Obama, her ne kadar bir kara harekâtına karşı olduğunu söylüyor ise de BM kararı her türlü müdahaleye imkân sağlıyor. Kararın bu kadar geniş tutulmasının amacı sadece Kaddafi'ye gözdağı vermek ise sorun yok ama kararı alanlar, ihtiyaç duyduklarında karadan bir işgali de akıllarından geçirmiş iseler ve dünya ve bölge ikinci bir Irak vakasını yaşamaya hazır olsun. BM kararının alınmasının hemen ardından Fransa'nın alelacele BM'nin tek icra organı gibi hareket edip Libya semalarına uçak göndermesi manidardır. Fransa'nın tek başına askerî güç olarak Libya'da yapabilecekleri son derece sınırlı şeyler. ABD ve İngiltere olmadan hiçbir şey yapamaz. Sadece şov yapabilir. Sarkozy içeride yerle bir olan imajını toplamak ve ülkesinin Kuzey Afrika'da hâlâ tek güç olduğunu göstermek için alelacele birkaç uçak kaldırdı. BM kararının uygulamasında lider ülke olmak istiyor. BM'nin gücünü yönetmek istiyor. Pazar günü akşam bu yüzden NATO'yu bloke etti ve NATO'nun çıkaracağı siyasi direktifi geçici de olsa engelledi. NATO'dan, 'Libya'ya silah ambargosunun uygulanması ve denetimi, uçuşa yasak bölgenin denetiminin sağlanması ve insani yardımın icrasına yönelik' siyasi direktifin çıkmasını, iddia edildiği gibi Türkiye değil Fransa engelliyor. BM kararlarının uygulama sorumluluğunu ABD, NATO'nun almasını istiyor. Irak ve Afganistan'da yaşadıklarını Libya'da yaşamak istemiyor. Irak'tan çekilmeye çalışırken üçüncü cephe açmak istemiyor. Komutanın NATO'ya geçmesine Türkiye karşı değil. Sadece bazı çekinceleri var. Bu çekincelerin karşılanmasını talep ediyor. Türkiye, NATO bünyesinde bir siyasi direktif çıkarsa Bosna, Kosova ve Afganistan'da olduğu gibi muharip güç olarak değil lojistik destek göreviyle katılmayı planlıyor. Akdeniz'deki iki fırkateyn ile silah ambargosunu denetlemek, NATO'nun uçuşa yasak bölge denetimi yapacak savaş uçaklarına havada yakıt ikmali yapmak ve askerî gemilerimiz dahil bütün imkânlar kullanılarak Libya'ya insani yardımları taşımak. Türkiye'nin NATO bünyesinde Libya harekâtına verebileceği destekler bunlar. BM kararı çerçevesinde Libya operasyonunun hedefi; Kaddafi'nin gücünü zayıflatmak, güç kullanmasına engel olmak, muhaliflere lojistik destek vererek Libyalıların sorunlarını kendilerin çözümüne katkı vermek olmalı. Ama harekât bu amaçları aşmış durumda. Sivil kayıplar var. Operasyonlarda titizlik yok. Yollar, sivil hedefler vuruluyor. Maalesef Fransa'nın aceleciliği yüzünden Libya halkı bir taraftan Kaddafi'nin, diğer taraftan da koalisyon güçlerinin bombalarına hedef oluyor. Yağmurdan kaçmaya çalışan Libyalılar doluya tutuldular. Filistin halkının, Gazze'nin ve en son Bahreyn halkının çığlıklarına kulak tıkayan BM ve Batılı güçlerin Libya'ya ilgileri çifte standart değil mi? Bahreyn'de olup bitenlerle, Tunus'taki gelişmelerle ilgilenmeyenler Libya ve Suriye'ye özel bir ilgi gösteriyorlar. Başbakan Erdoğan'ın Libya harekâtı ile ilgili tavrı net: "Koalisyon güçleri AB veya NATO devreye girecekse Libyalılara yardım için girmeli. Libya'yı işgal etmek ve Libya'nın kaynaklarını birilerine peşkeş çekmek için değil." Türkiye hiçbir şartta muharip bir görev almayacak. Başbakan Erdoğan Libya operasyonunun emperyalist bir amaç taşımaması gereğini sık sık vurguluyor. Evet, Kaddafi gitmeli ama nasıl? Irak'ta yapıldığı gibi Libya yerle bir edilecekse ve Kaddafi sonrasında kaos yaşanacaksa gitmesin daha iyi. BM kararına dayanarak yapılan operasyonlar asla bir işgale dönüşmemeli. Libya'nın iç dinamikleri farklı çünkü. Libya'da sorun, dışarıdan değil dışarının yardımı ile içeriden ve Libyalılar tarafından çözülmeli.