Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile birlikte bayramın ikinci gününü Mardin-Sınırtepe Karakolunda ve karakolun yakınındaki köyde geçirdik. TSK'da âdettir, rütbeliler bayramları aileleri ile değil evlatları olarak kabul ettikleri askerleri ile birlikte geçirirler. Mehmetçiğin anne ve babasının yerini doldurmaya çalışırlar. Bu gezi vesilesi ile Sayın Genelkurmay Başkanı terörle mücadeleden, demokratik açılıma kadar güncel birçok konuda TSK'nın görüşlerini bizlerle paylaştı. Detayları gazetelerde var. Ama ben Orgeneral Başbuğ'un işaret ettiği önemli iki hususu irdelemek istiyorum. Orgeneral Başbuğ; "Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili bugüne kadar hazırlanan tüm yerli ve yabancı raporları inceledim. Tüm raporlar ortak iki soruna işaret ediyor. Sorunlardan biri işsizlik, geçim sıkıntısı yani ekonomik. İkinci sorun da eğitimsizlik" diyor. "Bölgeye pozitif ayırımcılık uygulayarak bu iki temel sorunu çözmeliyiz" diyor. Bu değerlendirmeye karşı çıkmak mümkün değil. Ama kanımca bu değerlendirme tek başına yeterli değil. Elbette terörü doğuran ana nedenler sefalettir; yoksulluktur, işsizliktir, cehalettir. Terör böyle bir bataklıktan beslenir. Bu bataklığı kurutmadan terörü bitiremezsiniz. Ama bizdeki durum tam da böyle değil. İç Anadolu'da, Ege ve Akdeniz'in iç kesimlerinde öyle yerleşim birimlerimiz var ki emin olun ekonomik açıdan, sağlık ve eğitim altyapısı açısından Doğu illerimizden çok çok geride. İşsizlik had safhada, geçim sıkıntısı canlarına 'tak' etmiş durumda. Ama bu bölgelerde eline silah alıp dağa çıkarak devletine isyan eden kimse yok. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hazinesinden son 7-8 yılda yapılan yatırımların, uygulanan sosyal projelerin, alınan ekonomik tedbirlerin bölgelere göre dağılımını inceleyin. Mevcut pastadan en büyük payın Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemize verildiğini göreceksiniz. Özellikle son 7-8 yılda eğitim ve sağlık yatırımlarının en çok bu bölgelere yapıldığını fark edeceksiniz. Köydes ve Beldes projelerinde aslan payının bu bölgelere düştüğü çok açık. TOKİ yatırımlarına, duble yol yatırımlarına, sulama yatırımlarına bakın aynı sonuca ulaşacaksınız. Hem de terör örgütünün iş makinelerini yakması, şantiyelere saldırması ve müteahhitleri tehdit etmesine rağmen bu yatırımlar yapılıyor. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonundan en büyük kaynak bu bölgelere ayrılıyor. Eğitim yardımı, sağlık yardımı, çocuk ve yaşlı bakım yardımı gibi sosyal projelerde bölgeye ciddi oranda pozitif ayırımcılık uygulanıyor. Bölgede devletten nakdi veya gayri nakdi yardım görmeyen aile yok gibi. Mardin'de gittiğimiz köy, benim Tokat'taki köyüme mevcut imkanları açısından beş basar. Bölgeye eğitim, sağlık, altyapı ve ekonomik açıdan ciddi oranda pozitif ayrımcılık sağlandığını ve bunun devam edeceğini düşünüyorum. GAP kapsamında 2012 yılına kadar 12 milyar dolar kaynak ayrılması bunun açık göstergesi. Ancak devlet eliyle bölgeye hangi yatırımı yaparsanız yapın, ne kadar para harcarsanız harcayın bölgeye özel sektör gelip yeterli yatırımları yapmadan refahı arttıramazsınız, işsizliği azaltamazsınız. Devlet yatırım maliyetlerini nerdeyse sıfıra düşüren çok önemli teşvikler çıkardığı ve önemli ayrıcalıklar tanıdığı halde özel sektör bölgeye neden gelip yatırım yapmıyor? Cevabı aranacak soru budur. Devlet yol yapıyor, en ucuz enerjiyi getiriyor, havaalanlarını yapıyor, her türlü altyapıyı tesis ediyor, neredeyse vergi almıyor ama yine de özel sektör gelip adam gibi yatırım yapmıyor. Sebebi açık, bölgede terör var. Güvenliğin, huzurun ve istikrarın olmadığı bir yerde hangi teşviki verirseniz verin kimse gelip yatırım yapmaz. Özel sektörün bölgeye gelmesi için terörün minimize edilmesi, huzur ortamının tesisi şart. Özel sektör yatırım yapmadan da işsizliği azaltmak, refahı tesis etmek çok zor. Terörü marjinal hale getirmek için de terörün istismar ettiği tüm sorunlara tüm alanlarda paralel çözümler üretmek ve istismar maşalarını ellerinden almak gerekiyor. Terörle topyekun mücadelenin güvenlik, diplomatik, ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları var. Bu boyutlardaki mücadelenin paralel gitmesi gerekiyor. Bence demokratik açılımla bu mücadelenin sosyal ve kültürel boyutundaki adımlar atılmak isteniyor.