Hem rahmetli Özal döneminde hem Süleyman Bey'in cumhurbaşkanlığı döneminde hem de Sayın Sezer'in ilk yıllarında başörtülü hanımlar eşleri ile birlikte Köşk'teki davetlere katıldılar. Sayın Sezer son yıllarında, 'nereden çıkardıysa' Köşk'ü kamusal alan ilan ederek eşi başörtülü olan beylere tek kişilik davetiye gönderdi ve bugün tartıştığımız sorunu başlattı. Sezer'den önce Çankaya'da böyle bir sorun yoktu. Sezer'in sonradan çıkardığı bu ayırım, Sayın Gül tarafından kaldırıldı. 'Askerin tepkisini' dikkate alarak uygulanan 'Çift resepsiyon' da yanlış bir uygulamaydı. Sayın Gül de bu sene tek resepsiyon uygulamasına döndü. Askerin bu uygulamaya geçmişte tepki göstermiş olmasını anlamak mümkün değil; Başörtülü kadının oğlunu askere alıyorsunuz, cepheye sürüyorsunuz, terörle mücadelede görevlendiriyorsunuz. Onların da verdikleri vergilerle maaşlarınızı alıyorsunuz, TSK'ya silah-araç-gereç temin ediyorsunuz ama onlarla aynı ortamda olmaya, yan yana gelmeye tahammül edemiyorsunuz... Bu aptalca çelişkinin artık giderilmesi lazım. Kendi personel ihtiyacının büyük bir bölümünü gönüllülük esasına göre milletten temin eden bir kurumun, milletin değerlerine ters bakması önemli bir çelişkidir. Askerini 'Allah-Allah' diye taarruz ettiren ve 'şehitlik' makamına inanan bir kurum, milletin inançlarına ters düşerse samimiyeti sorgulanır. Bugünkü geldiğimiz noktada TSK'nın kendi Mehmetçiğinin anneleri ile bir araya gelme, onların inanç ve giyim tarzlarına saygı gösterme konusunda mesafe katettiklerini sanıyorum. Fakat bu kez de askerin eski tepkisini sanki CHP temsil edecek. Ordu-CHP yakınlığı CHP'ye çok şey kaybettirdi. Bakalım Kılıçdaroğlu bu imajı silip kabuğu kıracak mı diye 5-6 aydır bekliyoruz ama CHP'deki gelişmeler umudumuzu kırıyor. CHP gibi bir partide Kılıçdaroğlu'nun neyi ne kadar değiştirebileceği konusunda beklentiler umutsuzluğa dönüşüyor. Kılıçdaroğlu başörtüsünden genel affa, Kürt sorununun çözümünden yeni anayasaya kadar birçok konuda milleti umutlandıran değişimlerden söz ediyor. Basın, keyifle büyüterek bu temennileri manşetlere taşıyor. Ama yaptığı açıklamaların daha mürekkebi kurumadan CHP'den tam tersi açıklamalar geliyor. Sayın Kılıçradoğlu zor durumda kalıyor; 'Öyle demedim, şunu demek istedim' gibi düzeltmelerle virajı alamayıp uçuruma düşüyor. Bu nedenle toplum yaptığı açıklamaları artık samimi bulmuyor, sorguluyor, inanmıyor. Bu yüzden de çıkışında oluşturduğu rüzgâr kayboluyor ve CHP eski oylarının da altına düşüyor. Son yaşanan örnek de, CHP'nin hâlâ milletin değerleri ile henüz barışamadığını ve eski politikalarını devam ettirdiğini gösteriyor. Nitekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu ile ilgili olarak CHP'nin Kılıçdaroğlu tarafından önerilen grup başkanvekili Muharrem İnce basının karşısına çıkıyor ve "CHP olarak Köşk'teki resepsiyona katılmayacağız" diyor. Gerekçesi ise eşleri başörtülü olan insanların da resepsiyona davet edilmesi. "Başörtüsü sorununu biz çözeceğiz" diye aylardır meydan meydan dolaşan CHP lideri Kılıçdaroğlu da dünyadan habersiz gibi açıklamayı televizyondan öğreniyor. Önce şunu söyleyeyim; Grup başkanvekili İnce, bu açıklamayı kendi adına değil, CHP adına yapıyor. Bu açıklamadan Kılıçdaroğlu'nun haberi olmayabilir ama bundan Genel Sekreter Önder Sav'ın haberinin olmadığına kimse beni inandıramaz. Kemal Bey ne derse desin, Sav'dan habersiz CHP'de hiçbir iş olmaz. Bu açıklamayı Canan Arıtman gibi bir vekil yapsaydı anlardım ama partinin Grup Başkanvekili parti adına yapıyor ve yaptığı açıklamanın da arkasında duruyor. Kemal Bey şu ana kadar yaptığı çoğu açıklamanın arkasında duramadı. İşte tüm buna benzer nedenlerle millet, Kılıçdaroğlu'nun samimiyetine inanmıyor. Değişim söylemlerini samimi bulmuyor. Değişim için liderin kararlı olması, risk alması ve ihtiyaç olduğunda yumruğunu masaya vurması gerekiyor. Maalesef Kemal Bey'de bu özellikler yok. Taşıma su ile de değirmen bu kadar dönüyor. Benim Sayın Kılıçdaroğlu'na tavsiyem; Türkiye'yi yönetmeye talip olmadan önce CHP'yi yönetecek duruma gelmesidir. Kendi partisini yönetebilecek iradeyi göstermeden bu millet ona Türkiye'yi yönetme gücü vermez. "Milleti dışlamak" CHP'nin geleneğinde var. Bu gelenek terk edilmeden iktidar adayı bile olunmaz. Bir taraftan televizyon kanallarına çıkıp inandırıcı bir biçimde "başörtüsü sorununu çözeceğiz" diyeceksin, iş uygulamaya gelince Cumhuriyet resepsiyonunu başörtülü kadınlara yasaklayacaksın. Bu tutum kadınlara karşı büyük bir saygısızlıktır. Bu protesto dinî inancının gereği olarak başını örten kadınları yok saymaktır. Cumhuriyet Bayramı, bu milletin ortak paydasıdır. Buraya hangi kıyafetle gelineceğine davet sahibi karar verir. Bu davete katılacak kadınların kılık kıyafetine karışmak ayıptır. CHP'nin bu tutumun, 'başörtülü kadın görünce kaçacak yer arayan' askerlerin tuhaf tutumlarından ne farkı var? Başörtülü kadınlarla aynı ortamda bulunmak istemeyeceksiniz ama onları kandırıp oylarına talip olacaksınız. O zaman seçimden önce çarşaflı kadınlara CHP rozeti takıp seçimden sonra da çarşafları meydanda yakıp çiğneyen eski CHP zihniyetinden ne farkınız var? "Başörtülü kadınlar geliyor" diye resepsiyonu protesto ederseniz, bir daha başörtüsü lafını ağzınıza almayın.