MİT: İsimsiz kahramanların yuvası

A -
A +

Kaç kişi farkında bilmiyorum. Ama bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temel taşlarından birisi olan Milli İstihbarat Teşkilatı'nın 80'inci kuruluş yıl dönümü. MİT görevi gereği geçmişte olduğu gibi bugün de kamuya açık kutlamalar yapmaz. MİT çalışanlarını da gizlilik gereği yakın çevreleri dışında kimse tanımaz. Çünkü onlar, hizmetleriyle tanınan isimsiz kahramanlardır. Hem dış hem de iç istihbarat bir devletin olmazsa olmazıdır. Bir devletin diğer ülkelere karşı dış politik menfaatlerini korunması, savunma politikalarını düzenlemesi; yurt içinde terör örgütlerine karşı tedbir alması hep önceden alınacak istihbarat üzerine kurulacak politikalarla mümkün olur. Peki istihbarat nedir? Bu kelime sözlüklerde, "malûmat, haber, bilgi, işitilen haberler, muteber olan havadis, duyulan şeyler, toplanan haberler, alınan haberler, bilgi toplama, haber alma" olarak tanımlanıyor. Yazımıza konu olan istihbarat kelimesinin, kapsamı biraz daha değişik. Devletler açısından istihbarat, haberlerin yani ham bilgilerin işlenerek tasnif edilmesi, kıymetlendirilmesi ve yorumlanması sonucu üretilen ürün veya bilgidir. Millî İstihbarat'tan söz edildiğinde ise akla devletin Millî Güvenlik Politikası'nı yürütmek için yurt içinde ve yurt dışında ilgisini çeken konular gelir. Bunlar arasında ise askeri, siyasi, ekonomik, sosyal, coğrafi, biyografik, ulaştırma ve muhabere konuları, ilmi ve teknik istihbarat, Kontr-Terör ve Kontr-Espiyonaj çalışmaları bulunur. Bugünkü adıyla MİT'in ilk kuruluş emrini 6 Ocak 1926 günü Cumhurbaşkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Atatürk verdi. Atatürk'ün direktifleri doğrultusunda modern bir istihbarat teşkilâtının kurulması çalışmaları, dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından yürütüldü. Cumhuriyet döneminin ilk istihbarat teşkilâtının adı "Millî Emniyet Hizmeti Riyâseti" oldu. O dönemde Arap alfabesinin kullanılması ve kısaltma olarak "Mim, Elif ve Hı" harfleri, zaman zaman "MEH" ya da "MAH" olarak okundu. 1928'deki Harf Devrimi'nden sonra 1930'lardan başlayarak Milli Emniyet Riyaseti adının Atatürk'ün de isteğiyle Milli Amale Hizmeti olarak kabul edildiğini görüyoruz. Bugünkü adıyla Milli İstihbarat Teşkilatı ise 6 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanunu'yla "Başbakanlığa" bağlı olarak kuruldu. 18 yılı aşkın bir süre yürürlükte kalan bu yasa, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların giderilebilmesi ve boşlukların doldurulabilmesi için yerini, 1 Ocak 1984 tarihinden itibaren 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Kanunu'na bıraktı. MİT Müsteşarı ve teşkilat yasa gereğince doğrudan Başbakan'a bağlı. Söz konusu kanunun 4'üncü maddesinde MİT'in görevleri şöyle sıralanıyor: "Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak . Millî İstihbarat Teşkilâtı'na bu görevler dışında görev verilemez ve bu teşkilât devletin güvenliği ile ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez." Teşkilat görevlileri "Biz, Büyük Türk Milleti'nin hizmetindeyiz" sloganı ile görev yapıyor. Türk tarihinde istihbaratın yeri Her toplum ve devlet gibi Türkler de istihbarata her zaman büyük önem vermişlerdir. Yerleşik hayata geçen Türkler Orta Asya'da espiyonaj elemanlarına, "çaşıt" diyorlardı. Çaşıt, Türkler arasında "gizlemek, gizli bir şeyi söyleyen" manalarında kullanılıyordu. Osmanlılar'da istihbarat ve espiyonaj faaliyetleri, uç beyliğinin kuruluşu döneminde başlamıştır. Osmanlılar, kurdukları istihbarat teşkilâtları sayesinde merkezî sisteme yönelen iç ve dış tehditlerden mümkün olduğu kadar ayrıntılı bir şekilde haberdar olmaya çalışıyorlardı. Yabancı ajanların faaliyetlerinin yoğunlaştığı 19'uncu yüzyıl ortalarında, Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde, Balkanlar'daki muhtemel ayaklanmaları gözlemek amacıyla, Fransız Gizli Polis Teşkilâtı örnek alınarak modern tarzda gizli bir teşkilâtın kurulduğu ve başına Rum asıllı Cinivis Efendi'nin getirildiği belirtiliyor Belki de başında Osmanlı tebaası olmasına rağmen bir Rum'un liderlik yapması yüzünden bu teşkilâttan beklenen fayda sağlanamıyor. Daha sonra Sultan Abdülaziz döneminde 1863 yılında tekrar açılan teşkilatın başına bu defa da Baron C. adlı birinin getirildiği ve bu zatın da ülke aleyhine faaliyette bulunması sebebiyle görevine son verildiğini öğreniyoruz. Bu bilgiyi, Sultan İkinci Abdülhamid'in özel doktoru Rum asıllı Mavroyani Paşa veriyor. Türk tarihinde Ermeni propagandası yüzünden haksız yere ağır eleştirilere maruz kalan Sultan İkinci Abdulhamid ise gerçek bir "istihbarat dâhisi" olarak kendini gösteriyor. Enver Paşa zamanında ise gizli istihbarat teşkilatı, karşımıza "Teşkilâtı Mahsûsa" adıyla çıkıyor. Amacım, MİT'in tarihini aktarmak değil. İsteyen okuyucularımız daha fazla bilgiye MİT'in resmi internet sitesi www.mit.gov.tr'den ulaşabilirler. Gözbebeği bir Cumhuriyet kurumunun kuruluş yıl dönümünü canı gönülden kutluyorum. İyi ki var.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.