Demokrasilerde siyasi partilerin bir tabanı vardır. Siyasi parti liderleri kendilerine oy veren, destekleyen halk kitlelerinin duygu ve düşüncelerine uygun söylemler geliştirirler. Onların duygularına tercüman olurlar. Parti politikalarında bu kitlelerin isteklerine yer verirler. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında AK Parti Genel Başkanı sıfatı ile kendi il başkanlarına hitap ediyor. Sayın Erdoğan hitabında, "Milli ve manevi değerlere sahip, dinini-imanını bilen dindar bir nesil yetiştirmeyi" hedeflediklerini söylüyor. Bu sözleri söyleyen devletin başı olan cumhurbaşkanı değil. Bu sözleri il başkanlarına hitaben söyleyen insan, bir siyasi partinin genel başkanı. Bu sözler üzerine başta ana muhalefet partimiz olmak üzere din-maneviyat sözlerini duyunca tansiyonları fırlayan bazı çevreler bir bardak suda fırtına koparıyorlar. Oysa 'muhafazakâr demokrat' çizgide siyaset yapan bir parti liderinin böyle bir hedefi olduğunu söylemesinden daha doğal ne olabilir? Bugün Batının Hıristiyan muhafazakâr parti liderlerinde benzer söylemleri bulabilirsiniz. Avrupa'da popüler kültürün sebep olduğu ahlaki yozlaşma, uyuşturucu ve alkol tüketiminin artması karşısında muhafazakâr partiler benzer hedefleri ortaya koyuyorlar. Hatta kilise ile dindar bir nesil yetiştirmek için işbirliği yapıyorlar. Devletin hiçbir kademesinde ve üst yönetiminde manevi değerleri yüksek bireylere asla yer vermeyen CHP mantığı bugün muhafazakârların yönetime ortak olma taleplerine karşı aynı direncini sürdürüyor. Yıllardır YÖK'ün katsayı uygulamaları ile mağdur olanların hukukuna neden sahip çıkmadınız? Daha iki hafta önce CHP; YÖK tarafından kaldırılan katsayı uygulamasını tekrar getirmek için mahkemeye başvurdu. Çocuklarının dini eğitimi de almasını isteyen ailelerin duyguları ile hiç ilgilenmedi, yazar-çizerlerimiz. AK Parti 10 yıldır iktidarda. 10 yıldır ben bu iktidarın farklı kimliklerin, farklı inanç gruplarının özgürlükleri ve yaşam alanlarına müdahale niteliği taşıyacak bir tek yasa bile çıkardığını görmedim. Tam tersine Sayın Erdoğan Orta Doğu ülkelerinde katıldığı toplantılarda, laikliğin bütün farklı inançların özgürce yaşamalarının teminatı olduğu telkinlerinde bulundu. Bugüne kadar okullarda öğrencilerin zihinleri 'resmi ideoloji'yle formatlanıyordu. Aynı şeyi Sayın Erdoğan ve partisinin yapacağını düşünüyorsanız 'bu insanları hiç tanımamışsınız' derim. Köy enstitülerinde tek tip adam yetiştirme projesinin mirasçıları aynı şeyi başkalarının da yapacağını zannediyorlar. Korkmayın, bu insanlar tek tipçiliğin-dayatmanın ve ikna odalarının çilesini çekmiş insanlar. Aynı hataya düşmezler. İnsanların dinini öğrenmesi çağdaş bir birey olmasına asla engel değil. Eğer öyle olsaydı son on yılda demokrasi-özgürlükler-insan hakları konusunda 70 yıla bedel mesafe alamazdık. Bu ülkede mütedeyyin-muhafazakâr insanlar yıllarca ikinci sınıf insan muamelesi gördü. İktidar partisi, hem toplum mühendisliğinin hem de siyaset mühendisliğinin acı sonuçlarını yaşadı. Böyle bir yönteme tevessül etmez. Başbakan Erdoğan çok usta bir siyasetçi. Oluşturduğu gündem sayesinde hem CHP, hem de MHP tuzağa düştü. Verdikleri tepkiler toplumu rahatsız etti. Başbakanın 'dindar nesil' vurgusu bir dayatma değil, kendisi ve partisine ait bir duruş. Muhafazakâr demokrat olduğunu söyleyen bir siyasi hareketi duruşu. AK Parti; mütedeyyin insanların ve inançlarının horlanmadığı, insanların inançlarını korkmadan-ürkmeden yaşadığı bir ortam hazırladı. Bu gerekliydi. Bu konudaki çabalarından dolayı tüm inançlı insanlardan dua alıyorlar. Sayın Erdoğan'ın sözleri ile başlayan tartışmada CHP'nin eski zihniyetinde en ufak bir değişikliğin olmadığı da bu vesile ile ortaya çıktı.