Demokrasinin bir ülkede yerleşmesi, kök salması için sivil siyasetin sistem içerisindeki yerinin güçlü olması gerekir. Bir ülkede siyasi partiler ve sivil toplum ne kadar güçlü ise demokrasi de o kadar güçlüdür. Sayın Tayyip Erdoğan'ın AK Parti liderliğine soyunduğu 2002'den bu yana Türkiye'de iktidar partisi güçlü. Arkasında ciddi bir toplumsal destek var. Millet iradesini güçlü bir şekilde arkasında hisseden iktidar partisi Türkiye'de demokrasinin gelişmesi için devrim niteliğinde adımlar attı. Ama demokrasinin ülkemizde kökleşmesi için daha yapılacak çok iş, alınacak çok yol var. En önemlisi ülkenin yeni bir anayasa ihtiyacıdır. Yeni bir anayasanın yapılabilmesi için iktidar partisi ve sivil toplum kadar muhalefet partilerinin de gerçekten istekli olması gerekiyor. Muhalefet partilerinin maalesef iktidar olmak gibi bir hedefleri yok. Böyle bir hedefleri olmayınca da toplumun yeni anayasa talepleri onları çok ilgilendirmiyor. Onlar, mevcut düzenin ve güç dengesinin korunmasını savunan bürokratik elitle kol kola girerek yeni anayasa taleplerine karşı çıkıyorlar. Değişime direniyorlar. Ülkemizin uzun vadeli çıkarları, güçlü bir muhalefeti de gerektiriyor. Muhalefet ne kadar güçlü olursa iktidar o kadar doğru işler yapar. İktidarın icraatlarını denetleyen, yanlışlarını ortaya koyup doğru yolu gösteren bir muhalefetin varlığı milletin çıkarınadır. Bizdeki durumun böyle olduğu söylenebilir mi? Asla. Bizde muhalefet statükodan yana tavır koyuyor, sadece eleştiriyor. Ortaya çözüm önerisi koymuyor. Çünkü partilerde lider sorunu var. Maalesef liderler cesur değil. Genel başkanlık koltuğunu korumaktan öteye bir dertleri yok. Özellikle ana muhalefet partisi CHP'de Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'in varlığı, duruşları, meselelere bakış açıları birçok CHP'liyi gelecek için umutlandırmıştı. Ben şahsen Sayın Gürsel Tekin için aynı düşüncelerimi koruyorum. Ama Kılıçdaroğlu son yaptığı manevralarla siyaseten kendini bitirmiştir. Kanlı Dersim harekâtını öven ve 2009'da terörle mücadeleye örnek gösterme gafletinde bulunan Onur Öymen'e çıkışmış ve "gereğini yapmalı", yani istifa etmeli demiştir. Bir piar çalışması ile 'Gandi Kemal'e dönüştürülen Kılıçdaroğlu daha sonra Baykal'ın terslemesiyle aslına döndü ve çark etti. Önce Meclis'te Öymen'in konuşmasına alkış, sonra Tunceli'de Alevi vatandaşların huzurunda Öymen'e istifa çağrısı, sonra Baykal'ın açıklamasıyla "U" dönüşü yapıp Öymen'e sahip çıkma. Kılıçdaroğlu'ndan Almanya'ya giderken de "Öymen'in konuşmasında tasvip ettiğim kısımları alkışladım" açıklaması geldi. Bu nasıl çelişkidir, anlamak mümkün değil. Gelecekte CHP'nin liderliği için düşünülen kişinin 72 saatlik ruh halinin ne CHP'ye ne de memlekete bir hayrı olur. Tek umudum kaldı o da Gürsel Tekin. İnşallah onu da siyasi manevralarla yıpratıp bir kenara atmazlar. Bu son olayda Kemal Beyin "Sahici" olmadığını, bir piar çalışmasının eseri olduğunu herkes gördü. Piar çalışmasıyla sonradan lider olunmaz. Liderlik, doğuştan gelen bazı özelliklere kişisel gelişimin katılmasıyla oluşur.