Normalleşme merkezden başlar

A -
A +

Son dört buçuk yıldır yakaladığı siyasi istikrarla hamleler yapan Türkiye, kazanımlarını bir belirsizlikle harcamanın eşiğine kadar gelmek üzereydi. Ekonomi her şeye rağmen güven tazeledi ve dengeler şimdilik korundu. Bu bile Türkiye'nin geçen yıllarını boşa harcamamış olmasının bir işareti kabul edilmeli. Çünkü 2001 krizine sebep olan siyasi krizle bugün yaşananlar kıyas bile kabul olunmayacak kadar farklı. Demek ki daha güçlü daha istikrarlı bir ülke olmayı daha önce yakalayabilseydik 2001 krizi bu kadar çok vatandaşımızın canını yakmaz, milletin kesesinde bu denli büyük bir kayba sebep olmazdı. Ekonomi hâlâ Türkiye'nin geleceğine yatırım yapabiliyorsa bunda istikrarın henüz tamamen yitmemiş olması kadar seçimlerin öne alınmasının da büyük bir payı var. "Bugüne kadar 14 seçim gördüm. 12'sinde vatandaşların çoğundan farklı oy kullandım ama bugüne kadar halkın yanlış oy kullandığını görmedim." diyen siyasi araştırmalarıyla bildiğimiz Tarhan Erdem'in basireti besbelli ekonomik karar vericilerde de mevcut olmalı. Birleşmenin artısı eksisi Her ne kadar ekonomi, bütün bu gelişmelere rağmen kendi çizgisini bozmadıysa da siyasi zeminde kısa bir süre öncesine göre tahmin bile edilemeyecek kadar büyük gelişmelerin yaşadığı da aşikâr. Türk siyasetinin en çok ihtiyaç duyduğu normalleşme zemini yine başka bir bahara, en azından seçim sonrasına ertelenmiş durumda. Bu erteleme de siyaseti bilinen, olması gereken dengelerin içinde analiz etmemizi imkânsızlaştırıyor. Bakın kısa bir zaman öncesine kadar Mehmet Ağar'ın ve DYP'nin konumu nasıldı? Sayın Ağar, Demokrat Parti'nin mirasını gözeten, AB söylemi ile çelişmeyen özgürlükçü ve demokratik bir çizgi ile bir önceki dönemde büyük oy kaybına uğrayan DYP'nin halk nezdinde itibarının toparlanmasını sağlamış ve oy miktarını da yüzde barajını aşmanın eşiğine kadar getirmişti. Şimdi Anavatan Partisi ile Demokrat Parti çatısı altında birleşmenin arifesinde olan DYP'nin durumu ise çok farklı. Şimdi hiç kimse çıkıp da "biri yüzde 9 diğeri yüzde 5 oy alıyordu toplamda yüzde 15'e ulaşır" diyerek siyasi analiz yaptığını söylemesin. Siyasette hiçbir zaman 1+1=2 etmez. Bugün hem Anavatan Partisi hem de DYP; ancak bilhassa DYP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP'nin yanında kabul edilebilecek bir tutum takınarak seçmeni nezdinde çok itibar kaybetmiştir. Çünkü bu çıkışı, şimdiye kadar dile getirdiklerinin kendisine getirdiği sempatiyi dağıtabilecek kadar ağır bir gaftır. Eğer, DYP TBMM çatısı altında yer almayı tercih ederek muhalefet misyonunu sürdürmeyi tercih etseydi bu denli zarar görmezdi. Eminim ki Sayın Ağar da yaptığı hatanın boyutlarını fark edebilecek kadar siyasi basiret sahibidir. Ancak bir şekilde birileri onun hata yapmasına sebep olmuşlardır. Ancak bu hata ile sadece bir parti ve onun genel başkanı değil bütün siyasi zemin zarar görmüştür ve milletçe "normalleşme" beklentimiz sükûtu hayale uğramıştır. Bu satırları kaleme aldığım sırada henüz son noktanın konmadığı CHP-DSP görüşmelerinin ise şu aşamada siyasi yelpazeye taze bir hava ve heyecan getireceğini düşünmüyorum. Yaşadığımız kutuplaşma ortamında oyların iki kanala akacağını ve siyasete renk ve canlılık getiren, uzlaşma imkanlarını zenginleştiren diğer partilerin bundan zarar göreceği yönündeki kuvvetli beklentiyi ciddiye almamız gerekir. Bu siyasi zemindeki normalleşmeyi baltalayacak bir gelişmedir. Çünkü kutuplaşmaya paralel olarak merkez ağırlığını yitirmekte, marjinaller yaşanan olağanüstü gerginliklerden kazanç devşirmektedir. Buna karşı merkezde yer alan ve siyasilerin ve medyanın söylemlerindeki keskinlikleri ve sivrilikleri acilen bırakarak sükûnetle konuşmaları gerekiyor. Kimsenin ve özellikle "merkez"e talip olanların gerginliklerden bir kazanç bekleme lüksü olamaz. Seçim için beklentiler Seçimler büyük ihtimalle 22 Temmuz tarihinde yapılacak. Kimi çevreler eylül ayını telaffuz etmiş olsalar da şu anda ağırlık temmuzdan yana. Kaldı ki seçimlerin zaten kasım ayında yapılacağı düşünülürse "Eylül"den bahsetmenin çok da anlamlı olmadığını düşünüyorum. Türkiye seçim sath-ı mahaline girdiğimiz şu günlerde bir günden bir güne elbette çok şey değişir. Ancak bugün itibariyle bana iki senaryo çok mantıklı geliyor. İlkine göre AK Parti tek başına iktidara gelecek ve karşısında oylarını artıran CHP ile bağımsız aday belirleme stratejisini benimseyen DTP'nin 20 kadar milletvekilini bulacak. İkinci senaryoda ise AK Parti 300 civarında milletvekili çıkaracak, CHP ve bağımsız seçilen DTP adaylarının yanı sıra bir parti daha TBMM çatısı altında yer alacak ki, o da MHP olacak. Türkiye, önümüzdeki dönem 2001 krizini yeniden yaşamak istemiyorsa bunun yolu siyasetin normalleşmesinden geçiyor. Siyasetin normalleşmesinde ise en büyük görev merkeze düşüyor elbette. Merkezde siyaset yapanlar, merkez medya marjinallerin peşine düşmekten, vazgeçmeli, normalleşmeye katkı vermeli.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.