İddia edilen Balyoz Darbe Planı ile ilgili belgeler savcılığa teslim edilince, savcılık bu belgeleri Emniyet kriminal laboratuvarında ve TÜBİTAK'ta incelettirmiş. Plandaki ıslak imzaların sahipleri ve bilgisayar IP numaralarının 1. Ordu'ya ait olduğu kesinleşince arama ve gözaltı süreci başlatılmış. İki yerden alınan "belgeler orijinal" raporundan sonra harekete geçilmiş. Yaşadığımız süreç, Cumhuriyet tarihinde bir ilk. İki eski kuvvet komutanının "darbe planı" iddiasıyla gözaltına alınması, daha önce 3 darbe yaşamış ve darbecilerin hepsini baş tacı yapmış bir ülke için ilginç ve şaşırtıcı bir gelişme. Türkiye'nin gerçekten değiştiğinin en önemli işareti bu yaşananlar. 2003 yılında 1.Ordu'da o dönemin ordu komutanı emekli orgeneral Çetin Doğan'ın emir-komutasında icra edilen plan seminerinde, 1.Ordu'nun "Geri Bölge Emniyet Planı" mı tartışıldı, yoksa Taraf Gazetesinin yayımladığı Balyoz Darbe Planı mı görüşüldü? O zaman çoğumuz, bu seminere katılan 24'ü general 162 subaya, bu iddianın sorulabileceğini yazmıştık. İşte şu anda savcılar tam da bunu yapıyor. Hem seminere katılıp hem de iddia edilen plan ve eklerinde imzaları olanlar sorgulanıyor. Soruşturmanın sonunda belki de hepsi suçsuz görülüp serbest bırakılacak. Ya da bu işlere karıştığı ispat edilenlere hesap sorulup hiçbir günahı olmayan insanlar getirildikleri gibi uğurlanacaklar. Evet, ülkeye önemli hizmetler yapmış insanların gözaltına alınması, insanın içini burkuyor. Ama yargı bu iddiaları ve belgeleri herhalde görmezden gelemezdi. Bir bavul dolusu belge ve CD ile bunların laboratuvarlarda incelenmesi sonucunda alınan raporlar orta yerde duruyor. Soruşturma kuvvetli "suç emareleri"ne dayanıyor. 2002-2006 yılları arasında TSK içinde yaşanan bazı girişimlerin normal olmadığını herkes biliyor. Bu girişimlerin bir kısmı; iktidar partisinden rahatsızlık duymanın ötesine geçmiş, hükümeti istifaya mecbur bırakacak planlar yapılmış. Bugünkü araştırılan-soruşturulan şey; demokratik yollarla iktidara gelmiş bir siyasi partinin anti demokratik yol ve yöntemlerle iktidardan uzaklaştırılması için geçmişte yapılan eylem ve işlemlerin hukuk önünde soruşturulmasıdır. Hukuk devletinde ordu, meşru hükümete karşı politika yapmaz. Bir muhalefet partisi gibi davranamaz. Bu süreç, kimseyi kaygılandırmasın. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü yolunda yaşanan bir normalleşme sürecidir. "Hukuk devletinde hiç kimse tabu değildir, herkese dokunulabilir" ilkesi hayata geçirilmiştir. Siyasetçisinden askerine, üst düzey bürokratından en güçlü iş adamına kadar hukuk, herkese uzanabildiğini gösterdi. Kuşku ve kanıt varsa hukuk bütün duvarları aşıp herkese uzanacak. Duvarları yıkacak. Eğer bu iddiaların üzeri kapatılsaydı-soruşturmalara engel olunsaydı hukuk devletine olan inanç zayıflayacak, TSK hep zan altında kalacaktı. Olayı bir bilek güreşine veya rövanş alma gibi göstermek yanlıştır. Aklı başında ülkesini seven -demokrasiye inanan herkes- özellikle de kurumlar bu normalizasyon sürecine engel değil katkı vermelidir. Eğer ülke olarak bugüne kadar demokrasimize yapılan müdahaleleri ve icra edilen darbeleri zamanında hukuk yoluyla sorgulayabilsek ve yapanları-teşebbüs edenleri yargılayabilseydik, herhalde bugün karşılaştığımız saçmalıkları yaşamazdık. Gazetelere yansıyan,"Parola" olayının gerçek olmamasını diliyorum. Eğer gerçekse ilgililer için gereği derhal yapılmalıdır.