Dünkü değerlendirmemize kaldığımız yerden devam edelim. Son yıllarda, PKK terör örgütü taktik değişikliğine gitmiştir. Büyük gruplar halinde hareket etmeyen PKK, genelde 3-4 kişilik gruplara dağılıp hedef teşkil etmekten çekinmektedir. Ya yollara mayın döşeyip uzaktan kumanda ile patlatıyor, ya da uzaktan taciz ateşi ile kayıp verdiriyor ya da canlı bomba yöntemini kullanıyor. PKK birliklerle asla sıcak çatışmaya girmiyor. Iraklı direnişçilerin ABD askerlerine karşı kullandığı IED adı verilen uzaktan kumandalı patlayıcılarla zarar veriyor. 2007'deki kayıplarımız (karakol baskını hariç) uzaktan kumandalı mayınların patlatılması sonucunda olmuştur. Bölgede bahardan itibaren ağaçlar yaprak açınca nerdeyse adamın üzerine basıyorsunuz ama göremiyorsunuz. Çok ufak gruplarla, dağınık halde ayrıldıkları için temas kurmak zorlaşıyor. Temas kurulunca iş kolay. İnisiyatif onlarda. Türk ordusu bölgeye yığınak yaparak alan kontrolü yapıyor. Dağlara, köylere, mezralara üstün bir gücün yayılması, bölgenin gece-gündüz devriye görevlileri ile kontrol altında tutulması hedefleniyor. Ayrıca, sayın Laçiner, PKK'yı küçümsüyor. PKK sivrisinek kadar küçük değil. İç ve dış desteği olan, cephe örgütlerine sahip, psikolojik harekat yeteneğine haiz, her güce taşeronluk yapabilen bir örgüt. ABD, İsrail, bir zamanlar Suriye ve İran, Yunanistan, Ermeni lobisi, Barzani ve Talabani gibi dış destekleri olan ve kullanılan bir örgüt. Dış desteği olmayan hiçbir terör örgütü uzun süre ayakta kalamaz. Böyle bir örgüt ile polisin içinde bir birim kurarak mücadele edebilmek zor görünüyor. Şehirde polis, kırsalda asker, profesyonel unsurlarıyla teröriste karşı mücadeleyi sürdürmek durumundadır. Doğru tespitler de var Tüm bu eleştirilerime karşın, sayın Laçiner'in katıldığım değerlendirmeleri de var: PKK'nın, Türkiye'yi Irak'ın kuzeyine çekmek istediği, Başbakanın, Cumhurbaşkanının ve Genelkurmay Başkanı'nın, siyasetçilerin partiler ve siyaset üstü olan bu konuda, işbirliği görüntüsü vermedikleri doğru tespitlerdir. Karakol baskınında ders alınması gereken hataların olması muhtemeldir. 1 Mart tezkeresi için sayın Cumhurbaşkanı ve Ordu kuvvetli bir şekilde "bu tezkere gerekli" deseydi, gerçekten tezkere Meclis'ten geçerdi. Bugün sınır ötesi operasyon ihtiyacı duymazdık, orada olurduk. PKK da, ABD'den bu müsamahayı göremezdi. Bu görüşlere ben de katılıyorum. Sınır ötesi bir operasyon yapacaksanız; içeride birlik-beraberlik ve uyum içinde olmak, dışarıdaki aktörleri de (ABD, AB, Irak ve komşu ülkeler) ikna etmek durumundasınız. Oysa içerideki mevcut durum; kurumlarla ters düşmüş bir hükümet, seçime gitmek zorunda bırakılmış bir Meclis ve birbirleriyle konuşamayan devlet yetkilileri. Gerçekten de devletin başı konumundaki Cumhurbaşkanı-Başkomutan tek kelime etmiyor, MGK'yı toplamıyor, liderler zirvesi yapmıyor. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı basın üzerinden mesajlaşıyor. Böyle bir ortamda hangi operasyondan bahsediyorsunuz! Önce sınır güvenliği Toplumda yanlış bir algılama oluşturuluyor. Sanki Irak'ın kuzeyine girersek bu sorun sona erecek gibi bir hava estiriliyor. Sınırda alabildiğiniz tüm tedbirleri alın, ABD ve Irak hükümeti üzerinde tüm diplomatik baskıları kurun ama bu arada, önce kendi bahçenizi temizleyip sonra kafanızı dışarıya çevirin. Kürt güvenlik güçleri, bugün "ben 20 kilometre geriye çekiliyorum, gelin-girin" dese içeride ne bulacaksınız; sadece mayınlanmış alanlar. Eskiden sınırın ötesinde sadece PKK vardı. Bugün PKK, Kürtler ve ABD var. Bunların hesabı iyi yapılmalıdır. PKK'nın ve destekçilerinin istediği; kurumları kavgalı, karar veremeyen, iç çatışma ve sorunlarıyla boğuşan, istikrarsız, geleceğinden endişeli bir Türkiye. Maşallah son 3-4 ayda Türkiye'yi bu hale getirdik. Ne uğruna? Cumhurbaşkanlığı seçimi uğruna. Yazık ettik! Hepimiz PKK ve destekçilerinin değirmenine su taşıdık. Asker siyaset oyununa taraf olmamalı Zararın neresinden dönsek kârdır. Son yapılan terör zirvesi bizleri umutlandırmıştır. Yakında MGK toplanacaktır. Herkes sorumlu davranmak ve teröre karşı kol kola girmek durumundadır. AK Parti'yi yıpratmak, AK Parti'yi iktidardan indirerek yerine bir CHP-MHP koalisyonu kurmanın altyapısını hazırlamak uğruna ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek vatanseverlik değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinden bugüne dek devam eden ve devam edecek gibi görünen iktidar-muhalefet çatışmasında TSK taraf olmamalıdır. Böyle bir algılamaya sebep olacak açıklama ve davranışlardan kaçınmalıdır. Ordu, herkesin Ordusudur. Ordunun taraf olduğu değerler herkesçe bilinmektedir. Türk halkı askerini çok seviyor ve güveniyor. Ancak aynı halk, askerin siyasetin bir parçası olmasından ve askerin politikaya alet edilmesinden hiç haz etmiyor. Millet, askerin kurum içinde kalarak asli görevini yapmasını istiyor. Bunu komuta kademesi de biliyor. Özen gerekiyor, tarafsız duruş gerekiyor, kimsenin asker üzerinden siyaset yapmasına, askeri kullanmasına izin vermemek gerekiyor. Yanlış anlaşılmaları düzeltmek gerekiyor. Türkiye'yi cepheleştiren siyaset oyununa asker taraf olmamaya özel özen göstermek zorundadır. Aksi takdirde yıllardır emekle oluşturulan milletin gönlündeki yeri yara alır, yazık edilir tüm emeklere... Takdir edersiniz ki, terörle mücadele hamaset ile değil akıl ile yapılır. Soğukkanlı olmak, azimli ve kararlı olmak bu mücadelenin ilk şartıdır. Siyasi ve askeri planlaması iyi ve koordineli yapılmadan sınır ötesi operasyon iyi sonuçlar vermeyebilir. Siyasi ve diplomatik altyapısı hazırlanmalıdır. Terör ile mücadele gibi hayati bir konu siyasi partilerin oy toplama kampanyasına dönüştürülmemelidir. Bu mücadelede partiler üstü bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bayrağa sarılı tabutların başında siyaset olmaz, yapılırsa bölücülük olur. Oralar seçim meydanı değil. Katilleri sevindirmeyin.