PKK'nın son çırpınışları

A -
A +

AK Parti Hükümeti Güneydoğu Anadolu bölgemizde yaşayan insanlarımız için daha önceki dönemlerde yapılanlarla kıyaslanamayacak sosyal, kültürel, ekonomik ve demokratik açılımlara imza attı. Sayın Başbakan Erdoğan'ın geçen yıl ağustos ayında hem de Diyarbakır'da halka hitap ederek "Kürt sorunu benim sorunumdur. Her sorunun çözümünün adresi biziz" demesinin boş bir nutuk olmadığı, hükümetin ve TBMM'nin omuz omuza yaptığı çalışmalar ile geçtiğimiz üç yılda defalarca ispatlandı. Geçmişte hâyâl bile edilemeyecek gelişmelerdi bunlar. Artık kimse ana dilde yayını, ana dilin özel kurslar aracılığı ile öğretilmesini tartışmıyor. Hatta bu gelişme o kadar hayatın bir parçası oldu ki bölge halkı ana dilde eğitim veren kursları müşterisiz bıraktı. Demokratikleşme hedefine yönelen adımlara paralel olarak kültürel haklarına sahip olan bölge insanının, yaşanan terör dolayısıyla maruz kaldıkları mağduriyetlerin giderilmesini de devlet üstlendi. Bölge illerinin tamamı teşvik kapsamına alınırken tüm köylerin su-elektrik-telefon gibi altyapı ihtiyaçlarını karşılamak için ciddi çalışmalar başlatıldı. Bölgede hayvancılığın ve tarımın teşvikinin yanı sıra turizmin de canlanması için adımlar atıldı. Sağlık, eğitim gibi yatırımlarda kayda değer aşamalar katedildi. Bölgenin özel sektör için bir cazibe merkezi haline gelmesi için de iş adamlarına arsa tahsisi, vergi muafiyeti, SSK ve enerji maliyetlerinde indirim gibi avantajlar sağlandı. GAP'la ilgili çalışmalara ivme kazandırıldı. Bölgede yaşayan fakir halka destek olmak için de Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına önemli kaynaklar aktarıldı ve kömür dağıtımına hız verildi. Terör niçin hortladı? Bunlar son üç yılda bölge halkı için yapılan açılımın sadece satır başları. Yoksa yapılanların tamamını saymak için bile bu yazının sınırları yetersiz kalır. Peki, bölgeye hem demokratikleşme hem de sosyal ve ekonomik açıdan böylesi güzel açılımlar gerçekleşmişken, insanlara bunca avantaj sağlanmışken yıllardır esamesi okunmayan terör nasıl bir anda yeniden gündemin ilk sıralarına geldi. Meselenin ismini doğru koymamız şart. Yaşanan; bölgeye ve ülkeye çeyrek yüzyıldır kan kusturan terör örgütü PKK'nın can çekişmesinden ibarettir. Halkın yapılan açılımlara paralel olarak PKK'yı tamamen yalnız bırakmak üzere olması şer örgütünü ciddi bir şekilde korkutmuş; yapılan açılımları sabote etmek yoluyla ayağının altından kayan zemini geri kazanmak isteyen örgüt ise elindeki tek yöntemi tekrar devreye sokmuştur. Yani terörü... Benim bütün bu olaylarda anlamadığım, daha doğrusu anlamak istemediğim boyut ise şu. Milyonluk Diyarbakır'da küçük bir azınlığın ortalığı birbirine katmasına seyirci olan "sessiz çoğunluğun" tepkisiz tavrı! Niçin sağduyulu Diyarbakırlılar, Batmanlılar, Vanlılar olan bitene, uzak bir ülkede yaşanan hadiseler gibi duyarsız kalmaktadır? Sonuçta ülkenin teröre sürüklenmesinin bedelini ilk önce bu insanlar ödemeyecek mi? Açılmayan dükkanların, zarar gören onca malın, mülkün sahibi başka diyarlarda yaşayan insanlar mıdır? Niçin bölgenin halkı, sivil toplum kuruluşları bütün bu olaylara sebep olan o küçük gruba karşı bir araya gelerek kesin ve net bir tavır koymaktan acizdir? Oysa teröre karşı asıl anahtar bu insanların elindedir ve İsmet Paşa'nın "Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur" sözünde işaret ettiği gerçeği hatırlamanın tam zamanıdır. Zaten çözümün hızlanması da bölge halkının böylesi bir tavır koymasıyla mümkün olacaktır. Ancak hükümet, bütün bu kuru gürültüye pabuç bırakmaya niyeti olmadığını, yani gerçekleşen demokratik, sosyal ve ekonomik açılımları askıya almayacağını açık bir şekilde ifade etmiştir. Nitekim sayın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün: "PKK demokratik açılımlardan rahatsız. İstiyorlar ki 10-15 çocuk ölsün, ortalık karışsın. Devletin kararlılığıyla terörle mücadele ederken, terör örgütünün oyununa düşmemek, demokratik ortamdan geriye gitmemek gerekiyor" mesajını bütün bu çerçeve içinde değerlendirmek ve anlamlandırmak gerekiyor. Türkiye'yi sürüklemek istedikleri kaosa engel olmanın iki yolu var. Birincisi terör örgütü ile halk arasındaki bütün irtibat noktalarını kopararak PKK'yı tamamen izole edip, hakkında gereğini yapmak. İkincisi de varolan açılımları zerre kadar taviz vermeden sürdürmek. Görünen o ki hükümet de böylesi bir politikayı sürdürecek basirete ve kararlılığa sahip. Türkiye, terörle mücadelede bataklığı kurutma hedefini gerçekleştirmek üzere hiç bu kadar kararlı hareket etmemişti. Bu tutum ve irade devam ettiği sürece terör örgütlerinin Türkiye'yi kaosa sürükleme çabaları başarısızlığa uğramaya mahkûmdur. Yeter ki Türkiye, yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrarı kaybetmesin...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.