3 Ekim, 17 Aralık derken Türkiye AB yolundaki ikinci önemli virajı da aldı. Türkiye'nin AB ile fiili müzakerelerin başlangıcı olması açısından "Bilim ve Araştırma" faslının 12 Haziran'da aynı gün açılıp, kapatılması sembolik olarak çok önemli idi. Tarama sürecinde 18 fasılda tanıtıcı ve ayrıntılı tarama sona erdi, 5 fasılda ise sadece tanıtıcı tarama yapıldı. Ekim 2006 ortalarına kadar tüm fasıllarda ayrıntılı taramanın bitmesi gerekiyor. Kim ne derse desin, nasıl yorumlarsa yorumlasın Türkiye AB yolunda tüm engellemelere rağmen önemli bir başarıya daha imza attı. Fiili müzakerelerin Lüksemburg'ta resmen başlatılmasıyla psikolojik bir engel aşılmış oldu. Rahmetli Cumhurbaşkanı Özal'ın söylediği "uzun ince yol"a girildi. Rum Kesimi 5 gün süre ile adeta AB'yi esir aldı. Talepleri tartışılması dahi mümkün olmayan aşırı taleplerdi. 21 Eylül tarihli beyana atıf yapılmasının dışında hiçbir talebini kabul ettiremedi. Böylece Rum inadı bir kez daha kırılmış oldu. Müzakerenin fiili olarak başlatılmasının sevincini Lüksemburg'ta yaşayamadık. Konu ile ilgili geç saatlerde bir basın toplantısı düzenlendi. Dönem başkanı Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik, basın toplantısının başlangıç konuşmasını yaptı. Çok sert ve nezaketsiz bir konuşma idi. Arkasından komiser Olli Rhein adeta "istediğiniz oldu ama böyle gitmez" dercesine Kıbrıs Rum Kesimi Limanlarının açılması ve reform sürecinin hızlandırılması konularına vurgu yaptı. Basın toplantısında son konuşmayı Bakan Gül gerçekleştirdi. Bakan Gül, iki konuşmacıya da sert cevaplar verdi. Soru-cevap bölümünde yabancı üç gazetecinin de Kıbrıs konusu ile ilgili sorular sorması basın toplantısına Kıbrıs konusunun hakim olmasına sebep oldu. Dışişleri Bakanı Gül, Avrupa Topluluğu ülkelerine; "Kıbrıs sorunu Türkiye-AB ilişkilerini zehirliyor-esir alıyor. AB buna izin vermemelidir. AB sınır problemi olan Güney Kıbrıs'ı AB'ye alarak AB ilkelerine aykırı hareket etmiştir" tarzındaki bir çıkışla adeta "aldınız başınıza bela ettiniz, sorunu kendiniz çözün" mesajını verdi. Basın toplantısında ortamın hiç gereği yokken gerildiğine şahit olduk. Ama Ortaklık Konseyi toplantısının daha sıcak geçtiğini ve Kıbrıs konusunun sadece tek paragrafta ifade edildiğini öğrendik. AB Türkiye'den vazgeçmez Türkiye-AB ilişkilerinin önünde iki temel sorun var. Bu sorunlardan birisi Kıbrıs sorunu. Bu kronik ve çözülmesi zor bir sorun. İkinci temel sorun bekleyen reformların çıkarılarak hızlandırılması, daha önce gerçekleştirilen reformların da uygulanması. Ortak tutum belgesinde dile getirilen konular. Vakıflar Kanunu, azınlık hakları, ifade özgürlüğü ile ilgili sorunlar gibi. Türkiye'nin asıl yapması gereken şey işte bu ikinci engeli ortadan kaldırmak. Yani 15 Ekim'deki ilerleme raporuna kadar reform sürecini hızlandırmak, özellikle de ifade özgürlüğü konusundaki sıkıntıları gidermek. Yani AB'deki dostlarımız bizi Kıbrıs konusunda anlıyorlar ve Kıbrıs konusunda Türkiye'nin yapabileceği yeni bir şey olmadığını gayet iyi biliyorlar. Ama reform sürecini hızlandırmayışımızı-Şemdinli olaylarını, mesela Perihan Mağden olayını anlayamıyorlar. Biz de anlatacak durumda değiliz. Yapılacak şey, AB konusunda tüm toplum kesimlerini harekete geçirerek reform sürecini hızlandırmak ve kamuoyunun "reformlar yavaşladı" algısını değiştirmek. Ekim 2006 tarihine kadar tüm taahhüt edilen reformları gerçekleştirmek çok mu zor? Gerekirse ülkenin menfaati için TBMM, AB konusunda 1 ay ilave mesai yapar. Kıbrıs sorunu ile ilgili yapabileceğimiz bir şey yok. Ama reform sürecinin hızlandırılması ile ilgili yapabileceğimiz çok şey var. Bunları yapmaz isek ekimdeki ilerleme raporu bize sıkıntı verir, aralıktaki AB zirvesi bize sıkıntı verir. Türkiye'nin önünde 3-4 aylık süre var. Bu süre iyi değerlendirilmelidir. Türkiye-AB ilişkileri Kıbrıs sorunu nedeniyle hiçbir zaman kopmaz. Eğer bu ilişki koparsa-tıkanırsa insan hakları-özgürlükleri gibi AB'nin temel kavramlarındaki sıkıntılar nedeniyle kopar. Kıbrıs'ı başına bela eden AB nasıl çözüm bulacağını düşünmeli, biz ise reformları nasıl hızlandırırız-çıkardığımız reformları nasıl adam gibi uygularız, ona bakalım. Gerisi hikâye. AB'nin Türkiye'den vazgeçmesi o kadar kolay değil. Karikatür krizinde gördük bunu.