Biri iç diğeri dış politikayla ilgili birbirinden önemli iki toplantı yapıldı geçen hafta. Önce AK Parti'nin 2. Olağan Büyük Kongresinin tamamlanmasından hemen sonra İstanbul Çırağan Sarayı'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero'nun eşbaşkanı olduğu "Medeniyetler İttifakı Toplantısı" gerçekleşti. Bu toplantıya görev süresi bu yılın sonunda dolacak olan BM Genel Sekreteri Kofi Annan da iştirak etti. Böylece "Yurtta sulh, dünyada sulh" sözünün kâğıt üstünde kalmış bir temenni değil gerçeğin ta kendisi olduğu kendi iç barışını sağlayan bir Türkiye'nin dünya barışına da katkı vereceği bir kez daha tescillenmiş oldu. Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın sözlerine kulak vermekte fayda var: "Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, dünya milletlerini aynı apartmanda yaşayan kapı komşularına benzetmiştir. Böyle bakıldığında hiçbir milletin kaderi diğerinden ayrı değildir. Ve sanırım bu benzetme en çok da 21. yüzyılın küreselleşen dünyası için geçerli olmalıdır." Gözler elbette iç politikaya yani AK Parti'nin Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler öncesi yapılan son kongresine dönmüştü. Beş yıllık kısa geçmişinin dört yılı iktidarda geçen bir partinin kongresiydi Ankara ASKİ Salonun'da yapılan kongre. Türkiye'nin dört bir yanından katılan delegeler, az zamanda çok ve büyük işler yapan bir hükümet çıkarmış olmanın coşkusuyla doluydu hiç şüphesiz. 3 Kasım 2002'den beri devam eden AK Parti tecrübesi, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıktan çıkma reçetesini arayanlara yardımcı olabilecek ipuçlarıyla dolu. Başbakan Erdoğan yaptığı konuşmada söz konusu dönemde neler olduğunu rakamlarla kalem kalem gözler önüne serdi. Başbakan Erdoğan'ın "Son 4 yılda siyasi ve ekonomik istikrara kavuşan Türkiye'nin şimdi yapması gereken sosyal istikrar zeminini sağlamlaştırmaktır. Bunun için önümüzdeki dönemi Türkiye'nin uzun yıllardır ihtiyaç duyduğu bunun altını çiziyorum, lütfen dikkat edin bir 'sosyal restorasyon' süreci olarak görüyorum ve buna çok önem veriyorum" sözleri ise siyasi ve ekonomik gündemimizin bundan sonra yönelmesi gereken ufukların tespiti açısından ilham verici, yol gösterici fikirler barındırıyordu. Haydi Türkiye... "Medeniyetler İttifakı Toplantısı" güçlü bir Türkiye'nin dünyada anahtar rol üstlenececeğini gösterdiğimiz bir platform oldu. İstikrarını sağlayan bir Türkiye'nin dünya istikrarına vereceği katkı sanılandan çok daha yüksek olacak. Büyük devletler hiç de çıkarlarına olmayan küresel kapsamlı bir savaştan korunmak için bu toplantıları ciddiye alıp, atılan somut adımları desteklemeliler. Geçen hafta dışarıdan bakınca birbiriyle alakasız gibi görünen iki toplantı yapıldı. Birinde Türkiye'nin diğerinde dünyanın istikrarı tartışıldı ve görünen o ki bütün yollar Türkiye'ye çıkmaya başlamış. Dün ise KKTC'nin 23. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla milli günü vardı. Türkiye ve KKTC 24 Nisan'dan beri hem uzlaşmadan kaçmadığını hem de hayati çıkarlarından taviz vermeyeceğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Kıbrıs Rum Kesimi'ni bütün adayı temsilen AB'ye dahil edip zaten çetrefilli olan meseleyi daha karmaşıklaştırıp Türkiye'ye karşı bir dayatma aracı olarak kullanmak istiyorlar. Ancak Avrupa Birliği de küresel bir aktör olma yolunun Müslüman, laik ve demokrat Türkiye'yi tam üye olarak kabul etmesinden geçtiğini, kendi çıkarları için Türkiye'nin önünü açmalarının şart olduğunu eninde sonunda anlayacaktır. Rotası belli, kaptanı kararlı bir Türkiye'nin yapabilecekleri tahmin edebileceğimizin çok ötesindedir. Kaptanı gideceği limanı bilmeyen, hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgârın yardımcı olmayacağı bellidir. Rüzgâr bundan sonra besbelli Türkiye'nin faydasına esmeye başlayacak. Yeter ki kendi kendimize zarar vermemize sebep olan bazı eski alışkanlıklarımızı terk etmeyi bilelim ve Atatürk'ün bize hedef koyduğu "muasır medeniyet seviyesine" polemiklerle değil el ele, yürek yüreğe, kafa kafaya vererek çalıştığımız takdirde ulaşacağımızın farkında olalım. Haydi Türkiye, yelkenler fora.