Cumhurbaşkanı Diyarbakır'a gitmeden önce titiz bir hazırlık yapılıyor. Bu hazırlıklara Cumhurbaşkanlığı yetkilileri de katılıyor. Kılı kırk yarıyorlar. Cumhurbaşkanı halka dokunmak, halkla sıcak temas kurmak istiyor. Güvenlik nedeniyle halkla arasında bariyerler kurulmasını istemiyor. Güvenliğini tehlikeye atacak ölçüde Cumhurbaşkanın halkla sıcak temas kurmasını engelleyecek her türlü fiziki tedbir iptal ediliyor. Cumhurbaşkanının gezisi başlıyor. Diyarbakır halkı teröre inat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü bağrına basıyor. Halk Sayın Cumhurbaşkanına müthiş sıcak bir ilgi gösteriyor. Cumhurbaşkanı da güvenlik kaygısına aldırmadan halkın içine giriyor. Onlara dokunuyor, sohbet ediyor, onları dinliyor. İşte tam bu hasret kaldığımız tabloyu, o sıcak atmosferi ve görüntüyü Diyarbakır semalarında peş peşe uçmaya başlayan savaş uçaklarının gürültüsü bozuyor. Askerî üsten havalanan savaş uçakları Diyarbakır semalarında gövde gösterisi yapıyorlar. Onların gösteri yaptığı gök kubbenin altında da sivil bir cumhurbaşkanı halkla kucaklaşıyor, demokrasiden, insan haklarından ve özgürlüklerden bahsediyor. Halka daha iyi işleyen bir demokrasi sözü veriyor. Cumhurbaşkanın demokrasi çığlığını savaş uçaklarının gürültüsü bastırıyor. Ama Cumhurbaşkanı pes etmiyor... Allah aşkına bu hareket bir çuval inciri berbat etmek değil de nedir? Cumhurbaşkanı terörden, baskılardan, faili meçhul cinayetlerden canı yanmış, geleceğe ilişkin umudunu kaybetmeye başlamış vatandaşlarına umut vermeye çalışırken onların tepesinde gözdağı verircesine savaş uçakları dolaştıran mantık neye hizmet ettiğinin farkında mıdır? Araştırdığım kadarıyla Köşk'ün böyle bir uçuştan haberi yok. Başkomutan sıfatını taşıyan Cumhurbaşkanı aşağıda halkı ile kucaklaşırken yukarıda savaş uçağı dolaştırmanın mantığını, hedefini biri bu halka anlatmalı. Millet bu görüntüden rahatsız oldu. Aynı şekilde Yunanistan Başbakanının Türkiye'de misafir olarak bulunduğu bir dönemde Ege'de savaş uçaklarıyla hava sahası ihlali olarak yorumlanacak uçuşlar yapmak akıl işi midir? Erzurum'da bulunan iki ülkenin başbakanı sabah saatlerinde kış olimpiyatları tesislerini birlikte açıyorlar. Yunanistan Başbakanı açılış konuşmasında çok sıcak dostluk mesajları veriyor. Onun sıcak dostluk mesajlarına Başbakan Erdoğan aynı sıcaklıkta cevaplar veriyor. Erdoğan, "Ege Denizini Barış ve dostluk denizine çevirmek istiyoruz" diyor. Bu sıcak görüntü ve mesajlar birbirini izlerken akşam saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde "Önceki gün Yunanistan'a ait savaş uçakları, Ege Denizinin uluslararası hava sahasında eğitim uçuşundaki Türk uçaklarına iki kez müdahale etti" tarzında bir açıklama yayımlıyor. Bu açıklamanın yapıldığı saatlerde başlayan 3. Büyükelçiler konferansında iki lider arasındaki sıcak hava tam tersine dönüyor. Ortalık buz gibi oluyor. Her iki ülkenin de Genelkurmay Başkanları veya Hava Kuvvetleri Komutanları 10 gün önceden bu gezinin olacağını biliyorlardı. Bula bula o günü mü buldular? Savaş yapmak kolay iştir ama kalıcı barışı tesis etmek askerlere bırakılamayacak kadar zor ve önemli bir iştir. Gurur kaynağımız jetlerimizin nerede-ne zaman kullanılacağı bir daha gözden geçirilmelidir. Yunanistan Başbakanının, 2011 Kış Olimpiyatları tesislerinin açılışı ve 3'üncü Büyükelçiler Konferansına katılmak için Türkiye'de bulunduğu bir günde bu uçuşları planlayıp icra etmenin ev sahibi konumundaki Başbakanı kendi misafirine karşı ne durumda bıraktığını düşündünüz mü hiç? Allah'ın günü mü tükendi. Bu uçuşun; her iki ülke başbakanının kol kola girerek Erzurum'da birlikte açılış yaptığı, dünyaya ve her iki ülke halkına dostluk mesajları verdiği bir zamanda yapılmasını Sayın Genelkurmay Başkanı millete izah etmelidir. Küçük bir Yunan adası üstünde 8-10 savaş uçağı ile uçmak, hem de bu uçuşu Yunanistan Başbakanı ülkemizde misafirken yapmak bize ne kazandırdı? Huzur içinde bir derbi maçı oynarken saha içine kenardan taş atmak doğru değildir.