Dün, MHP Genel Merkezinin yıllardır geleneksel olarak düzenlediği "Basınla Sohbet Kahvaltısı"na katıldık. Güzel bir hazırlık yapılmıştı. Genel Başkan Devlet Bahçeli, gündeme ilişkin tek taraflı açıklamalar yapmak yerine basın temsilcilerinin gündeme dair kendisine yönelttiği sorulara cevap vermeyi yöntem olarak tercih etti. Bahçeli sözlerine Başbakan'a 'geçmiş olsun' dilekleriyle başladı. Devlet Bey yine her zamanki gibi konuklarına karşı çok kibardı. Sorulan soruların etrafından dolaşmadan açık yürekli samimi cevaplar verdi. Bu sayede MHP'nin ülkenin temel sorunları konusunda neler düşündüğünü ilk ağızdan öğrenme imkânı bulduk. Dış politikadan ekonomiye, terörden iç siyasete kadar MHP, bakın neler düşünüyor: MHP, cumhurbaşkanının görev süresinin 5 yıl olduğuna ve cumhurbaşkanlığı seçiminin 2012 yılı güz aylarında yapılması gerektiğine inanıyor. 5+5 formülünün 2012'de uygulanmasından yana. Mevcut cumhurbaşkanının bu durumda tekrar aday olabileceğini, 7 yıl olması halinde aday olamayacağını düşünüyorlar. Ben şahsen bu konuda MHP'den farklı düşünüyorum. Görüştüğüm ve ilmine inandığım birçok hukukçu Sayın Cumhurbaşkanının 7 yıllığına seçildiğini söylüyorlar. Ayrıca Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönteminin de gerekliliğine inananlardanım. Sayın Bahçeli, 2002 yılında DSP'nin parçalanmasına karşı çıktığı gibi AK Parti'yi bölme girişim ve çabalarına da karşı çıkıyor. İktidar partisindeki bir bölünmenin, 'ülkemize sağlayacağı' bir faydanın olmadığına, çevremizde Orta Doğu-İran ve Suriye'de yaşanan gelişmeler orta yerdeyken siyasi istikranın sürmesinin gerektiğine işaret etti ve "Bugünkü TBMM'nin yapısı, 'parçalanmış bir AK Parti söz konusu olmuş olsa dahi' sağlıklı bir siyasi iktidarı tekrar ortaya çıkarmaya müsait değildir" dedi. Bahçeli; tutukluluk sürelerinin kısaltılmasından ziyade ya yargılama sürecinin hızlandırılması ya da özellikle seçilmiş vekillerin tutukluluğunun ortadan kaldırılması için yargının irade göstermesi gerektiğine dikkat çekti. Hükümetinin dış politika uygulamalarını eleştiren Bahçeli, Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da yaşanan 'Arap Baharı'nın kendi iç dinamikleriyle gelişmesi, dışarıdan müdahale edilmemesi gerektiğine inanıyor. Suriye ile başlatılan 'dostluk ilişkilerinden savaş tehditlerine kadar bugünkü noktaya nasıl ve neden gelindiğini soruyor: "Birtakım savaş tehditlerine karşılık vermek suretiyle olaylara farklı müdahale yolunu Türkiye'nin tercih etmesi yanlış olur. Gün gelir birileri de Türkiye'nin benzer sorunlarını uluslararası desteklerle dünya gündemine taşırsa ne olur, bunu düşünmek lazım" diyor. Ama Suriye politikasında Hükümetle farklı düşünmüyor; bir değişim olacaksa, bu değişimin Suriye'nin iç dinamikleriyle gerçekleşmesini istiyor ve dış müdahalelere karşı çıkıyor. İktidar, Suriye halkına yönetimin kurşun yağdırmasına karşı çıkıyor. Hükümetin gündeminde Suriye'ye askerî müdahale diye bir seçenek hiç olmadı zaten. Sayın Bahçeli, süre konusunda sıkıştırmamak, aceleye getirmemek kaydıyla bu meclisin yeni bir anayasa yapabileceğine inanıyor. Şu ana kadar alınan mesafeyi önemsiyor. MHP'nin kırmızı çizgilerinin olduğunu, zamanı gelince bunların ortaya konacağını söylüyor. Bahçeli, kasetler konusunda, ellerindeki tüm bilgi ve belgeleri savcılığa emanet ettiklerini, iktidarın savcının çalışmasını kolaylaştırması, uluslararası boyutunun da araştırılması gerektiğini söylüyor. "Mele uygulaması bugünün işi değil" diyor. Geçmişte bu evsafta 450 personel kadrolara alınmış. Ehil olanlarının bu kadrolara alınmasında bir mahzur görmüyor. Ancak, "Daha evvel tanımadığımız, bilmediğimiz bazı ulemaların televizyonlara çıkıp ileri geri konuşması da herhalde Türkiye'yi yeni bir tartışma zeminine sokar. Dikkatli olmak lazımdır" diyor. Sayın Bahçeli'nin bu yumuşak ve uzlaşmacı, Türkiye'nin çıkarlarını siyasi çıkarlarının önüne koyan tavrının devam etmesinin hem partisi, hem de ülke için daha faydalı olacağına inanıyorum.