Geçtiğimiz Pazar akşamı Ankara'da Başbakan Erdoğan ile karşılaştık. Gündüz, Söğüt'teki 725. Ertuğrul Gazi'yi Anma şenliklerine katılmış akşam da Ankara'ya dönmüştü. Selamlaştık ve hal hatır sorduk. Morali bozuk ve çok üzgündü. Sebebini sorduk. Pazar günü Osmanlı Ulu Çınarının ilk yeşerdiği yer olan Söğüt'te meydana gelen olayların kendisini çok üzdüğünü söyledi ve şu tespitleri bizimle paylaştı: "Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri törenlerine katılmak üzere bakan arkadaşlarımla birlikte Söğüt'e gittik. Partililerimiz de törene büyük ilgi göstermişlerdi. Tören öncesinde Valilikle görüştük ve törende Türk Bayrağı dışında hiçbir partinin veya derneğin-kuruluşun bayrak ve flamasının taşınmaması kararını aldık. Biz bu kararımızı partililerimize bildirdik, valilik de törene katılmak isteyen tüm parti ve kuruluşlara bildirdi. Nitekim törende biz ve partililerimiz Türk bayrağı taşıdık, diğer bir partinin üyeleri ise parti bayrağı ve törenle ilgisi olmayan afişler taşıdı. O alan siyasi partilerin şov yeri olmamalıydı. O alan birlik ve beraberlik alanı. O alanda kavga-çekişme, şiddet değil sevgi ve saygı hakim olmalıydı. Atalarımızın kemiklerini sızlattılar. O alanın-o şehrin mana ve anlamına uygun bir tören olması için tören yürüyüşü başlamadan önce Vali aracılığıyla Sayın Bahçeli ve Sayın Yazıcıoğlu'na iki kez haber gönderdim. 'Buyurun yürüyüşü birlikte yan yana yapalım, birlikte yürüyelim' diye. Olumlu cevap alamadım. Ülkenin Başbakanı olarak onları davet ettim, böyle bir zorunluluğum olmadığı halde. Amacım o meydanın ruhuna uygun birlik ve beraberlik mesajı vermekti. Ben o meydana bu mesajı vermek için gelmiştim. Onlar bize katılmadı 50 metre arkamızda yürümeyi tercih ettiler ve onlarla beraber yürüyen grup, onların gözleri önünde ülkenin başbakanı olarak bana hayatımda duymadığım hakaretler ettiler-onlar da göz yumdu, müdahale etmedi. Ben de görmemezlikten geldim. Saygı-sevgi birlik ve beraberlik mesajları ve görüntüsünün verilmesi gereken o alan, önceden planlanmış özel gayretler ve provokasyonlarla şiddet-kavga arbede-hakaret alanına dönüştürüldü ve parti liderleri de buna göz yumup seyirci kaldılar. Ben de Şeyh Edebali'nin vasiyetine uyarak, hakaretleri duymadığımı ve hakkımı helal ettiğimi söyledim. En çok otobüste hiçbir şeyden habersiz evine dönmek isteyen insanlara yapılan saldırıya üzüldüm. Lise ikinci sınıf öğrencisi bir genç kız Trakya'dan anne- babasını ikna etmiş, törene getirmiş. Otobüsün camına attıkları taş kızcağızın gözüne isabet etmiş. Allah göstermesin o genç kızın gözüne bir şey olsaydı ne yapardık! Biraz önce telefon edip babası ile görüştüm. Gözünde bir tehlike yok. Taburcu etmişler. İnsanların acılarıyla beslenmeyi, şehit cenazeleri üzerinden milleti tahrik etmeyi ve hakarete varan sloganlar atmayı doğru bulmuyorum. Şehit cenazelerinin istismar edilmesi ahlaki değil. Şehitler hepimizin şehidi. Türk milleti buna prim vermez. İnsanların acılarıyla beslenmek, umutlarıyla nemalanarak zaaflarından medet beklemek doğru değil. Biz gerginliğin tarafı olmayacağız. Partililerin otobüsünün halini gördünüz mü? Yaralanan o genç kızın hali içler acısıydı. Benim korumalarıma yapılanlar ortada. Sabırlı olacağız, Türkiye geçmişte kavgalardan çok çekti. Kavgayla gerginlik bizim işimiz değil. Bizim işimiz çalışmak, üretmek, dertlere çare bulmak." > Gerginliğe dikkat Törenlerdeki olaylarla ilgili bunları anlattı Sayın Başbakan. Konuşmasında sık sık sözünü ettiği Şeyh Edebali'nin Osmanlı devletinin kurucusu ve damadı Osman Gazi'ye vasiyeti gerçekten ibretlik sözlerle dolu. İşte o vasiyetin bir kısmı: "Ey oğul, artık Bey'sin! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik bize, hoş görmek sana. Anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Haksızlık bize, bağışlamak sana... Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın. Ey oğul! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklıysan mücadeleden korkma!... Hükümete muhalefet etmek için tarihi günlerin-törenlerin kullanılmasını, yine bu maksatla şehit cenazelerinin istismar edilmesini doğru bulmuyoruz. Şehit cenazelerinde parti-flaması taşımak, partilere mal olmuş sloganlar atmak şehitlerimize karşı ciddi saygısızlıktır. O törenlere katılan askerler de bu durumdan şikayetçidirler. Bundan kısa bir süre önce yapılan TOBB'un Genel Kurulu'nda Sayın Deniz Baykal ve Sayın Mehmet Ağar Başbakan'la el ele tutuşarak birlik-beraberlik mesajı verdiler ve milletin yüreğine su serptiler. "Eli kanlı katillerle koalisyon yapmam" diyen Rahşan Ecevit'in DSP'si ile ülkenin o günkü şartlarında ülke menfaatini ön plana alarak koalisyon yapma hoşgörüsünü sergileyen Sayın Bahçeli Söğüt töreninde aynı hoşgörüyü Başbakan Erdoğan'dan neden esirgedi? Liderler Söğüt Şenliklerinde siyaseti geçici bir süre ile bir kenara bırakıp birlikte yürüselerdi acaba bu olaylar olur muydu? Bizim gerginliklere çatışmalara değil birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var.