Şehitlerimizin al bayrağa sarılı tabutları gelmeye devam ediyor. Cenaze törenlerinde acılı anaların, eşlerin, çocukların ve kardeşlerin feryatları insanı kahrediyor. Aşağılık bölücü örgüt, her gün bir yerde mayın patlatıyor. Peki, bağımsız bir Kürdistan hayalinden vazgeçtiğini resmen ilan eden bu cani örgüt, sivil-asker demeden neden katliamlarını bu dönemde tırmandırdı? Bölücü örgütün amacı, Türkiye'deki seçim sürecini sabote etmek, bir önceki seçimde Doğu ve Güneydoğu illerimizde DTP'nin oylarını alan tek parti olan AK Parti'yi seçmen nezdinde köşeye sıkıştırmak. Diğer bir hedefi de Türkiye'yi tahrik ederek Türkiye ile ABD'yi, Irak'ta karşı karşıya getirmek. Gelen şehit cenazeleri ve patlayan bombalar, kamuoyunda Irak'ın kuzeyine operasyon beklentisini yükseltiyor. Bu beklentiler, hem hükümet hem de askerler üzerinde toplumsal bir baskı oluşturuyor. Karar verme mevkiinde olan sivil ve askeri yetkililer bu baskıyı sürekli hissediyorlar. Sınırlarımız içerisinde bölücü terörle mücadelenin kesintisiz, kararlı bir şekilde yapılmasının gereğine herkes destek veriyor. Ancak sınır ötesi bir operasyonun getirecekleri ve götürecekleri iyice tartışılmadan duygularımızla hareket edip, Irak'a dalmamız doğru bir yol değil. Askeri harekât kriz yönetiminin en son aşamasıdır. Ondan önce yapılması gereken birçok iş var. Nedir o işler? Diplomasinin sunduğu tüm yollar tüketilmeli. Siyasi ve ekonomik ambargo tedbirlerinin tamamı kullanılmalı. Tüm bunlara rağmen sonuç alınamıyor ise hedefi, süresi, sınırı belirlenmiş olan askeri harekâta başvurulmalıdır. Bu girişimler başlamıştır. Irak hükümetine nota verilmiş, BM, NATO ve Avrupa Konseyi bilgilendirilmiş , AB nezdinde de temaslar sürmektedir. Farz ve kabul edelim ki, tüm bu diplomatik girişimler sonuç vermedi. Habur sınır kapısını kapattınız. İncirlik hava üssünü kapattınız, tüm ekonomik ve siyasi ambargo imkanlarınızı kullandınız ama sonuç alamadınız. İşte o zaman askeri harekât seçeneğine başvurulur. Her şeyi göze alırsınız, hedefinize ulaşıncaya kadar askeri harekâtı devam ettirir ve sonuç alıncaya kadar da o topraklarda kalırsınız. Basın aracılığıyla mesajlaşmak yanlış Sayın Genelkurmay Başkanı'nın "Hükümet bize siyasi hedef verir, biz gerekeni yaparız" ve Başbakan'ın "Asker bizden talepte bulunsun" mesajlarını basın üzerinden vermelerinin doğru olmadığını düşünüyorum. Bu konuda geçmişte izlenen yol şöyledir: Ülkenin güvenliğini ve ulusal bütünlüğünü ilgilendiren bu mesele önce, MGK'da enine - boyuna tartışılır. Genelkurmay, MİT, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın nezaretinde toplanan MGK da konu ile ilgili tüm hazırlıklarını sunar. Her kurum elindeki bilgi, belge ve istihbaratı ortaya koyar. Sınır ötesi bir operasyonun fayda ve mahzurları tartışılır. Eğer bir hareket yapılacak ise bu harekâtın hedefi, sınırları, askeri ve siyasi hedefleri, süresi konuşulur. Buradan bir karar çıkar. Sonra bu tavsiye kararına uyarak hükümet konuyu Meclis'e taşır. TSK'ya sınır ötesi operasyon için görev verecek olan kurum Meclis'tir. Meclis'te bu tavsiye kararı tartışılır. Meclis bu karara iştirak ediyor ise TSK'nın sınır ötesi harekât yapmasına imkan veren tezkere kabul edilir. Hükümet de bu tezkereye dayanarak TSK'ye görev verir. Süreç bugüne kadar böyle işlemiştir. Siyasi direktifi alan TSK da en uygun zamanda, uygun kuvvetlerle harekâtı yapar. Cumhurbaşkanı MGK'yı toplamalı Yapılması gereken şey, Sayın Cumhurbaşkanı'nın MGK'yı toplantıya çağırması, bu toplantıda bu krizle ilgili alınması gereken diplomatik, siyasi, ekonomik ve nihayet askeri tedbirlerin belirlenmesi, belirlenen bu tedbirlerin bir takvime bağlanması ve koordinasyon konularında tavsiye kararı alınmasıdır. MGK'da alınan bu kararlardan diğer tedbirler hemen uygulamaya sokulur. (Ki, zaten uygulamaya konulanlar var.) Bu arada hükümet de sınır ötesi harekât yetkisini almak için Meclise gider. Yapılması gereken budur! Kimse topu birbirinin kucağına atmaya, seçim atmosferi nedeniyle hükümeti köşeye sıkıştırmaya ve vatandaşın kafasını bulandırmaya kalkmasın! Bu işin sorumlusu, koordinatörü, bu süreci başlatacak olan kurum devletin başı sıfatı ile Cumhurbaşkanlığı'dır. Ülkenin problemli dönemlerinde kenara çekilip tepeden olup bitenleri seyretmek yok!