Demokratik bir ülkede yargı bağımsızdır. Hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı prensibine yürekten inanan bir insanım. Yargının siyasallaştırılmasına ve yargıya müdahale edilmesine hep karşı çıktım. Son yıllarda yargının yürüttüğü cesurane soruşturmalarına destek verdim. Ancak eski Genelkurmay Başkanı'nın terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanması, yasalarda yargılama yeri 'Yüce Divan olarak' belirlenmesine rağmen özel yetkili mahkemede yargılanması toplum vicdanını rahatsız etmiştir. Şimdi aynı durum, yaşadığımız güvenlik krizinde de ortaya çıkmıştır. MİT Kanunu'nun 26. Maddesinde, MİT mensuplarının başbakandan izin alınmadan soruşturulamayacağı çok açık iken, CMK'nın 250 ve 251. maddesine dayanarak bunu görmezlikten gelmek toplum vicdanında kabul görmemiştir. Oslo görüşmelerinin kayda alınması ve açıklanması bir yabancı servis işidir. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın dünyada belli merkezler tarafından hedef tahtasına konulduğu herkesin malumudur. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay günlerce önce açıkladı. Başbakan'ın emriyle görevlendirmesiyle bu görüşmelerin yapıldığını söyledi. Türkiye'nin milli güvenliği ve bu güvenliği sağlamak için yapılan istihbarat çalışmaları yargının görev sahasına girer mi? Kendi vatandaşlarına, Kürt sorunu ve onu istismar ederek varlığını sürdüren terörü bitirme vaadinde bulunan yürütme organının terörle mücadelede kullanacağı yöntemleri yargı organı sorgulayabilir mi? Savcılar haklı ve iyi niyetli olabilir. Ama ortaya çıkan sonuç can sıkıcı ve üzüntü vericidir. İstihbarat örgütleri her zaman suç örgütleri içine sızar. Dünyanın bütün istihbarat servisleri yasa dışı işler yapar. Kürt sorununa şiddet dışı yöntemlerle çözüm arama görevi siyasi otorite tarafından MİT'e verilmiş bir görev olabilir. Ama görüyoruz ki; Kürt sorununun çözümü ve terörün marjinal hale getirilmesi konusunda MİT'in, polisin ve yargının yaklaşımları farklı. MİT görüşmelerle toplumsal barışın sağlanabileceğine inanırken, polis ve yargı güvenlikçi yaklaşımda diretiyor. MİT'in içinde de statükocu bir yapı olabilir. Ama onları mazeret gösterip değişim ve yenileşme yanlılarını yıpratmak yanlış. Statükoya karşı çok değerli mücadeleler veren polis ve yargı, 'o mücadeleye destek veren' MİT aklını devre dışı bırakmaya çalışıyor. Hükümeti sarsmak ve zor durumda bırakmak isteyenlerin eline koz veriliyor. "Herkes büyük resme baksın" diyen cumhurbaşkanının itirazı önemlidir. Etrafımızda olup bitenler ülkemizin geleceğini, milli güvenliğini ve çıkarlarını yakından ilgilendiriyor. Tam böyle bir dönemde içimize kapanmamıza sebep olan bu kriz kimin işine geliyor? Farkında olmadan kimin ekmeğine yağ sürüyoruz? Siyasi otoritenin kızması, tepki vermesi çok doğal değil mi? Farkında olmadan ve bilmeden siyasi otoritenin iradesini ve sorunun çözümü için benimsediği demokratik açılımı sorgulamış olmuyor musunuz? Buna kimsenin hakkı yok. MİT de, polis de sorunun çözümü için hükümetin belirlediği politikalara 'hoşuna gitse de gitmese de' uymak ve buna göre hareket etmek zorundadır. İktidar haklı olarak 'MİT üzerinden hükümete yönelik bir operasyon mu yürütülüyor' diye sorguluyor olup biteni. Savcıların böyle bir niyet taşımadıklarından eminim. Ama ortaya çıkan görüntü bu yorumları yaptırıyor. Ben bu olayda taraf tutanlardan değilim. Çünkü tüm bilgilere hâkim değilim. Ama şunu biliyorum ki, CMK'da sorunlu maddeler var. CMK düzenlenirken savcılara verilen süper yetkilerin aşırı kullanma ihtimali hesaba katılmamış. Devlet ve güvenlik sistemi sigortasız bırakılmış. Yapılacak iş, 2005'ten bu yana yürürlükte olan CMK'nın uygulamada sıkıntı veren özellikle 250 ve 251. maddeleri ile Terörle Mücadele Kanunu'nun evrensel hukuka aykırı bazı maddelerinin değiştirilmesidir. Savcılar ve yargıçlar yasaların verdiği yetkiyi kullandıklarını söylüyorlar. Mahkemelerin yetkilerinin belirginleştirilmesi gerekiyor. Hükümetin bu konuları da içeren yargı reformu paketi yakında Meclis'e gelir. Güvenlik bürokrasisinde bir çift başlılık görüntüsü var. Emniyet, Jandarma, Genelkurmay ve MİT istihbaratının eş güdümü ve siyasi otoritenin kontrolünde olması konusundaki sorun hâlâ devam ediyor. Bu sorun ivedi olarak çözülmelidir. Ankara'da bu gelişmeler siyasi iradeyi çok öfkelendirmiş durumda. Ama ben sayın başbakanın bu krizden ülke için hayırlı sonuçlar elde ederek çıkacağına inanıyorum. MİT'in sistematik saldırılara maruz kalması ulusal güvenliğimizi tehdit eder. MOSSAD'ı mutlu etmeyelim. Savcılarımız iyi niyetle de hareket etse sonuç sistemi bloke etmiştir. Siyasetin karar alanına istemese de girilmiştir. Milli güvenlik siyaseti sivil iradenin işidir ve bu alana kimse müdahale edemez. TBMM üzerine düşeni yapıp sisteme sigortalar koymalıdır.