Geçtiğimiz pazartesi günü CHP lideri Baykal'ı dinledim. MHP ve AK Parti sözcülerinin "Demokratik açılım" sürecine ilişkin konuşmalarına da kulak verdim. Ne yalan söyleyeyim, umudum zayıfladı. Ankara zihniyeti, ülkemizin en temel sorununa çözüm aramak yerine o sorundan iç siyasette nasıl nemalanacağının hesabı içinde. Muhalefet, iktidar partisini 'vatan hainliği' ile suçluyor. Ana muhalefet partisi lideri "Çatışma çıkar" diyor. "Demokratik açılım" sürecine destek veren MGK'yı 'ayırımcılıkla' suçluyor. MGK'nın asker kanadına "Bu sürecin parçası olma. Vebal altında kalırsın" mesajı veriyor. Sayın Baykal'ın ve MHP'nin tutumu gayet açık. "Sorunu halının altına süpürdük. Orada dursun. Terörle mücadeleyi de askere havale edelim. Ne yaparlarsa yapsınlar..." Mantık aynen böyle. İktidar sözcülerinin, muhalefetin ağır eleştirilerine cevap verirken kullandıkları üslubu da doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Keskin söylemler bu sürece zarar verir, süreci tıkar. Ancak samimi olarak merak ettiğim bir şey var. Muhalefet bir taraftan bu açılımla ilgili hükümetin somut önerileri içeren bir yol haritasının olmadığını, neler yapılacağının belli olmadığını söylüyor. Diğer taraftan da belli olmayan bir planla ilgili olarak iktidarı hainlikle-bölücülükle ve ayırımcılıkla suçluyor. İktidar partisi "Bu sorunu nasıl çözelim-neler yapalım" diye siyasi partiler dahil herkesin kapısını aşındırıyor. "Soruna birlikte çözüm bulalım" diye kapı kapı dolaşıp önerileri not ediyor. Bu not ettiği önerileri de devlet kurumlarının temsil edildiği platforma taşıyor. Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki bu açılımın yol haritası Ankara'daki devlet kurumlarının ortak iradesi ile ilerliyor. Ortada olmayan, henüz üzerinde kurumsal mutabakat sağlanarak kamuoyuna sunulmayan bir planla ilgili Hükümete, MGK'ya hakaretler yağdırmak iyi niyetle bağdaşır mı? Siyasetin görevi sorunlara çözüm üretmektir, kafasını kuma gömüp sorunları görmezlikten gelmek değildir. Nitekim dün Genelkurmay Başkanı yayınladığı Zafer Haftası mesajında hem Baykal'a hem de MHP'ye gerekli cevabı verdi. Belki cevap vermesi gerekmiyordu ama devletin kurumlarına hakaret ederseniz onlar da cevap vermek zorunda kalır. Orgeneral Başbuğ, belki de MGK'da da dile getirdikleri tarzda, mesajında bu meseleye kurumsal olarak nasıl baktıklarını net bir şekilde ortaya koymuş. MGK'dan bu sürecin desteklenmesi yönünde bir devlet kararı çıktığına göre, herhalde bu hassasiyetler dikkate alınmıştır. Bu süreç, sadece hükümetin değil tüm ilgili devlet kurumlarının birlikte yürüttükleri bir süreçtir. Bu nedenle daha orta yerde somut bir şey yokken boşluğa kılıç sallamanın bir anlamı yoktur. TSK "Ben işin güvenlik boyutunu yürütüyorum, siz siyasetçiler de sorunun ekonomik, sosyal, kültürel ve diplomatik boyutu ile ilgili yapılması gerekeni yapın" diyor. Nedir onlar? İşte "Demokratik açılım" süreci ile o alanlarda alınması gereken tedbirler belirlenip alınacaktır. Yapılmaya çalışılan budur. İşi saptırmanın, farklı göstermenin, siyasi olarak nemalanmaya çalışmanın uzun vadede bir karşılığı yoktur.