Siyasi parti liderlerinden ortak çağrı

A -
A +

Geçtiğimiz salı günü TBMM'de siyasi partilerin grup toplantılarında parti liderlerinin konuşmalarını dikkatle izledim. İlk kez tüm parti liderleri malum planla ilgili düşüncelerini açıklarken demokrasiden yana tavır koydular. Daha önceleri 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinin hep nasıl sızdığı ve ihbarcının kimliği ile ilgilenen CHP lideri Baykal, ilk kez planın içeriğine ilişkin "Gerçekten doğru bir belge ise, bunu hazırlayanlar mutlaka ortaya çıkarılmalı, imzası olan, iş birliği olan ortaya çıkarılmalı ve yargıda gereken işlem derhal yapılmalıdır. Biz TSK'da cuntalaşmayı çok ciddi sayarız" tarzında beyanlarda bulundu. Bir siyasi parti lideri önce tavrını demokrasiden, hukuk devletinden yana koyar. Daha sonra 'amaları' sıralar. Milletin iki ayrı genel seçimde bu partiye hükümet olma sorumluluğunu verdiğini belirten MHP lideri Bahçeli de şöyle konuştu: "Hâlâ devam ettiği anlaşılan siyasete müdahale heveslerini asla kabul edemeyiz. Ülkemiz için bütün çıkış ve kurtuluş yollarının ancak siyasetin içinde olduğunu herkes kabullenmelidir. Bu gerçeği kabule yanaşmayanlar var ise onlar da adaletin kendileri hakkında verecekleri kararlara boyun eğeceklerdir..." MHP'nin baştan bu yana bu konudaki tavrı son derece net. Diğer taraftan Başbakan Erdoğan da bu işin peşini bırakmayacaklarını, partisine yönelik skandal belge karşısında sessiz kalmayacaklarını söyledi. Ayrıca bu tür belgeleri hazırlayanların ortaya çıkarılması için tüm kurumlara üzerlerine düşeni yapmaları çağrısında bulundu. "Yönetici makamındakiler tutucu davranmamalı, zanlıları yargıya teslim etmeli" sözünden kasıt, Albay Dursun Çiçek'le ilgili değildir. Genel bir temennidir. Malum belge ile ilgili soruşturmayı hem askerî savcılık hem de sivil savcılık yürütüyor. Askerî savcılığın yürüttüğü soruşturma konusunda kamuoyu vicdanında ciddi şüpheler oluşmuş durumda. Buradaki temenninin açıklaması şudur: "TSK bu soruşturmayı yürüten sivil yargı organlarına yardımcı olsun. Sivil savcının talepleri birtakım gerekçelerle geri çevrilmesin. Tutucu davranmayın. Sivil yargıya güvenin. Savcının ifade için çağırdığı erleri, kamera kayıtlarını ve bilgisayarları gönderin. Savcıya engel çıkarmayın." Başbakanın şüphelilerle kurumların karıştırılmaması, şüpheliler üzerinden TSK gibi yargı gibi köklü kurumlarımızın yıpratılmaması gereğine vurgu yapması isabetli bir tespittir. Bugün veya geçmişte askerle sorun yaşayanların bu olayları fırsat bilerek kurumu linç etmeye çalışmasına karşı çıkmalıyız. Bu coğrafyada her zaman güçlü bir orduya ihtiyacımız var. Dikkat edilirse neredeyse tüm siyasi partiler TSK içinde bu tür belgelerin hazırlanmasına, cunta faaliyetlerine, siyasi alanı yönlendirme ve müdahale girişimlerine, toplum mühendisliği çalışmalarına şiddetle karşı çıkıyorlar. Araştırırsanız milletin de böyle düşündüğünü göreceksiniz. Millete rağmen yapılan her faaliyet eninde sonunda geri teper. TSK tüm bu tecrübelerin ışığında bir değerlendirme yaparak bu güzide kurumun sistem içerisindeki yerini yeniden sorgulamalı, tüm yapılanmasını ve kurum kültürünü çağın şartlarına göre revize etmelidir. "TBMM'nin emrinde bir Ordu" anlayışı ile her şey yeniden gözden geçirilmelidir. Bu son soruşturma konusunda TSK soruşturmanın önünü açmak yerine engelleyici bir tavır içerisinde olursa, kamuoyunda böyle bir algı oluşursa bu kurum büyük zararlar görür. TSK'nın en iyi yaptığı iş askerliktir. Askerlik mesleğinin dışına çıkan her faaliyet kurumu zayıflatmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.