12 Eylül darbesinden sonra o günün şartlarına ve o günkü toplumsal atmosfere göre hazırlanan Anayasamızın ivedi değiştirilmesi gereğine herkes katılıyor. Toplumun tüm kesimleri bu ihtiyacı acil olarak görüyor. Ama "Hadi gelin AB ile müzakerelere başlamış Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap verecek bir Anayasa hazırlayalım" dediğinizde fırtınalar kopuyor. Toplumdan yüzde 47'lik bir destek alan iktidarın yeni Anayasayı yapma arzusu son derece makul bir talep. Ancak bazı kesimlerin yeni anayasa çalışmalarına karşı çıkmasının sebebi, bu çalışmanın AK Parti tarafından yapılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bence yapana değil yapılana bakmak daha doğrudur. Yapan hakkında peşin hükümlere kapılıp yapılanın içeriğine bile bakmadan karşı çıkmak, ideolojik bir tutumdur. İktidar partisi yeni anayasa tartışmalarını başlattı. Her görüşe, her fikre ve her türlü öneriye açık olduklarını söylüyorlar. Siyasi partiler, STK'lar birçok öneri hazırlıyor. İktidar partisi de yeni anayasayı toplumsal mutabakatla çıkarmak istiyor. Ama şartları şu; "Teklifler insan hakları-özgürlükler ve AB standartları konusunda ülkemizi geriye götürecek teklifler olmamalı." Bence bu da makul bir şart. Ama gelin görün ki, yeni anayasa ile ilgili ağzınızı açar açmaz; "Türban yasağı kaldırılıyor. laiklik ilkesi zedeleniyor" eleştirileri tüm tartışmaların üzerine çıkıyor. Başbakan Erdoğan konuya ilişkin olarak "Nasıl benim partim içinde başörtülüler varsa diğer siyasi partiler içinde de başörtülü vatandaşlarım var. Hepsinin içinde var, hepsinin siyasi tercihidir bu. Onların bu siyasi tercihlerine, dininin bir gereği olarak başını örttüğüne inanan ve bunu bu şekilde uygulayana, zorla şu söyleniyor; 'Hayır sen bunu siyasi bir simge olarak takıyorsun', Onlar da 'Hayır, ben siyasi simge olarak takmıyorum, ben bunu dinimin bir gereği olarak takıyorum' diyor." Ben de bu insanların sırf siyasi simge olsun diye başlarını örttüklerine katılmıyorum. Kadınlarımız, dini yorumlarını örtünmeden yana yaptıkları için bir dinsel tercih olarak örtünüyorlar. Baş açıklığının haram olduğuna inanan kadınlar başlarını bu gerekçe ile örtüyor. Hangi kadın türbanı bir siyasal gösteri amacı ile takıp eğitim hakkından, istihdam hakkından feragat edebilir? Bir siyasal gösteri için bir ömür heba edilebilir mi? Siyasi simge taşımak için türban takmak şart mıdır? Yakanıza takacağınız bir rozetle, aynı renklerde bir atkı veya fularla bu işi çözemez misiniz? Bu düşüncelerden hareketle Başbakan Erdoğan'ın da belirttiği gibi başörtüsü bir siyasal simge değildir. Ülkenin Cumhurbaşkanının, Başbakanının eşi başörtülü. Ne oldu? Dünya mı yıkıldı? "Laiklik ilkesine zarar verecekler" dediğiniz bu ikili Türkiye'yi çağdaş uygarlık düzeyine taşıyacak olan AB projesinin mimarı durumundalar. İnatla-zorla-baskıyla türbanın siyasi simge olduğunu dayatırsanız bu tespitinizden hayatında zarar gören Başbakan dahil her insan, Başbakanın söylediğini söyler. Başbakan Erdoğan türban veya başörtüsünün siyasi simge olduğuna ve bu maksatla takıldığına inanmıyor. Buna inananlara da "Velev ki, bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz" çıkışını yapıyor. Bu görüşe katılıyorum. Bu saçmalığın artık bitmesi lazım. Hangi gerekçe ile olursa olsun insanların eğitim hakkını engellemek doğru değil. Bu işe artık enerjimizi harcamayalım. Gerçekten komik oluyoruz. Üniversite ve kamu kurumlarında herkes şu anda istediği siyasal simgeyi (başörtüsü hariç) taşıyabiliyor, zaten. Parkayla okula gidenlerin, "siyasi simge" gerekçesiyle türbana geçit vermemeleri artık komik kalıyor. Son anketlere göre halkın yüzde 76'sı üniversitelerde başörtüsünün kalkmasını istiyor. Bu komik sorunun yeni Anayasada artık çözülmesi gerekiyor. Zamanımıza, enerjimize yazık...