İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesinin talebi ile güvenlik güçleri, 11 kişiye ait 16 ev ve iş yerinde arama yaptı. Savcıların nezaretinde yapılan bu aramalar, yazımı yazarken halen devam ediyordu. Mahkeme 11 kişi hakkında arama ve gözaltı kararı vermiş. Aramalar tamamlanacak, 4 günlük gözaltı süresinde ifadeler alınıp mahkemeye sunulacak. Mahkeme ifadelere ve eldeki delilleri, delillerin karartılma imkanları ve kaçma durumunu göz önüne alarak ya tutuklama ya da tutuksuz yargılama kararı verecek. Gözaltı kararına muhatap olan 11 kişiden 4'ü gazeteci olunca dün akşama kadar televizyon kanallarında neredeyse tek konu bu gözaltılardı. Fikriyatı, ideolojisi ne olursa olsun meslektaşlarımızın böyle bir karara maruz kalmalarına üzüldüm. Evleri, iş yerleri aranıp gözaltına alınanlar sıradan vatandaş olunca tek satır haberle konuyu geçirtiyoruz. Ama işin ucu bize dokununca yeri-göğü birbirine katıyoruz. Gözaltına alınan 4 gazeteci, gazetecilik faaliyetinden dolayı mı gözaltına alındı? Aykırı ses çıkardıklarını, iktidarı eleştirdikleri için mi sorgulanıyorlar? Gazetecinin, gazetecilik sınırları içinde kalarak muhalefet etme hakkını kullanmasını engellemeye yönelik bir girişim mi? Muhalif gazetecileri susturma çabası mı? Eğer bu soruların cevabı 'evet' çıkarsa basın özgürlüğünü ve meslektaşlarımızı tüm gücümüzle savunma hakkımız var. Bu sorunun cevabının 'evet veya 'hayır' olduğunu henüz bilmiyoruz. Bağımsız mahkemeler bir karar vermiş. Bu kararda güvenlik güçlerine de görev vermiş. Savcıların elinde hangi kanıt, bilgi ve belgeler var bunu henüz bilmiyoruz. Gözaltına alınan gazeteciler gazetecilik faaliyetinden dolayı mı soruşturuluyorlar yoksa gazeteciliğin dışına çıkıp başka işlerle uğraştıkları için mi? 'Gazeteciler böyle işlere bulaşmaz' diyebilecek kadar temiz bir sicile sahip değil bu meslek. Darbeciler, karanlık odaklar geçmişte meslektaşlarımızı kullanmadı mı? 28 Şubat'ın manşetleri nerede hazırlandı? Genelkurmay'ın talimatları ile manşetler atan genel yayın yönetmenlerimiz yok muydu? Unutmayalım dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir meslek grubunun suç işleme özgürlüğü yoktur. Muhalif olmak, eleştirmek başka bir şeydir, bazı çevrelerle kol kola girerek ülke siyasetini dizayn etmeye çalışmak, siyaset mühendisliği yapmak başka bir şeydir. Siyaseti yönetmeye ve yönlendirmeye hevesli olan gazeteci meslekten ayrılacak, bir siyasi partiye girip o siyasi partinin çatısı altında siyasi mücadelesini verecek. Gazetecilik kisvesi altında basın özgürlüğünü istismar edip Bekaa vadisinde teröristbaşına akıl hocalığı yapmayacak. Siyasi parti lideri gibi hareket edip siyaseti yönlendirmeye, partilere milletvekili adayı bulmaya kalkmayacak. Her taşın altından çıkmayacak. Bu ülkenin Cumhurbaşkanından Başbakanına ve Meclis Başkanına varana kadar hakkında akıl almaz iftiralar içeren kitaplar yazıldı. Her gün köşesinde iktidarı sabah-akşam yerden yere vuran yüzlerce köşe yazarı var. Savcılar neden onların kapısını çalmıyor? Yargı bu ülkenin karanlık geçmişini ileride aynı kepazelikleri yaşamayalım diye sorguluyor. Bunu yaparken bazen yanlışlar da yapabiliyor. Ama dereyi görmeden paçayı sıvamayalım. Basın özgürlüğüne sonuna kadar evet ama pis işlere bulaşmaya hayır.