Sorun adayda değil, başörtüsünde

A -
A +

Bu Ağustos sıcağında Ankara'daki siyasi hareketlilik sıcaklığı daha da artırıyor. Dün itibarıyla başlayan su kesintisini de ilave ederseniz düşünün durumumuzu! Yorucu bir seçim maratonunun arkasından yaptığı birkaç günlük tatilden dönen Başbakan Erdoğan dün tekrar çalışmaya başladı, hem de gece geç saatlere kadar. Başbakan'ı bekleyen bir dizi sorun var. Dün Yüksek Askeri Şura toplantısına katılan Başbakan, yeni grubunun da nabzını tutarak Meclis Başkanı, Meclis Grup Başkanvekilleri, parti yönetimi, yeni kabine üyeleri ve nihayet cumhurbaşkanı adayı konusunda bir dizi istişarede bulunacak ve bir dizi karar verecek. Allah yardım etsin, işi gerçekten zor. Meclis başkanlığı ve kabine üyelerinin tespiti gibi konuların hepsi cumhurbaşkanı adayının belirlenmesiyle bağlantılı. Aslında, seçim kampanyası ve seçim sonucuna göre milletin gösterdiği tepki, Sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı adayı olmasını gerektiriyor. MHP'nin oylamada Meclis'e gireceğini açıklaması meselenin çözülmüş olduğunu gösteriyor. Ama sorun bununla bitmiyor. Milletten, siyasetten aradığı desteği bulamayanların arayışları devam ediyor. Eşi başörtülü birinin köşke çıkmasını istemeyen bazı çevreler ve bazı devlet kurumları var. Milletin yüzde 70'i de iradesini Abdullah Bey'den yana koysa (Halkın seçmesi halinde bu durum rahatlıkla görülür) bu çevreler ve kurumlar Çankaya'da eşi başörtülü birisini görmeye maalesef hazır değiller. Kimsenin Sayın Gül'ün şahsı ile ilgili bir sorunu olduğunu sanmıyorum. Eşi başörtülü kimi aday yaparsanız yapın bu çevrelerin ve kurumların aynı gerekçelerle o adaya karşı çıkacaklarını göreceksiniz. Devlet kurumlarının birçoğu başörtülü bir First Lady'i Çankaya Köşkünde görmeye hazır değiller. Yoksa bu ülkede başbakanlık yapmış, Dışişleri Bakanlığı yapmış, çalışkan-namuslu, iyi eğitim almış, deneyimli, vatan ve millet sevgisinden şüphe edilmeyecek, "Devlet adamı' niteliklerini taşıyan bir Anadolu çocuğunun adaylığına hangi gerekçe ile karşı çıkılabilinir? Abdullah Gül'ün "Cumhuriyet değerlerine sözde değil özde bağlı olmadığını" kim iddia edebilir? Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı döneminde Cumhuriyet değerlerini törpüleyecek hangi uygulamasını gördünüz? "Laik Cumhuriyet" ilkesine aykırı hangi eylem ve söylemini gösterebilirsiniz? O halde adamcağızın beyninin içini okuyan bir alet mi var elinizde? Bu tür argümanlar niyet okuyuculuğundan öteye bir anlam taşımaz. Sorun Abdullah Bey'le ilgili değil. Sorun başörtüsü ile ilgili. Bir taraftan Edip Başer'in, diğer taraftan bürokratik elitin temsilcisi Sabih Kanadoğlu'nun açıklamaları son çırpınışlardır. Bunlar yetmedi, KKTC Silahlı Kuvvetler günü için düzenlenen resepsiyonda Sayın Genelkurmay Başkanından medet umdular. Üniformalı bazı gazetecilerin ısrarlı soruları üzerine Genelkurmay Başkanı her ne kadar Kıbrıs konusu dışında bir şey konuşmak istemediğini söylese de nafile. Arkadaşlarımız öyle bir soru soruyor ki; cevap verse de sorun, cevapsız bıraksa da sorun olacak. "12 Nisan'da bir basın toplantısı düzenlemiş, cumhurbaşkanı konusunda görüşlerinizi açıklamıştınız. Seçimden sonra görüşleriniz değişti mi?" Böyle saçma-sapan ve cevabı önceden belli olan bir soru hangi maksatla sorulur? Böyle bir soruya başka ne cevap verilebilir? Sanki Genelkurmay Başkanlığı seçimle işbaşına gelinen bir makam. Bu düğümü çözecek iki kişi var, Sayın Gül ve Sayın Erdoğan. Sayın Gül kendi iradesi ile vazgeçmediği sürece aday olacaktır. Bunun aksi millet iradesine saygısızlık olur. Meydanların verdiği mesaj, bürokrasi ve kurumlara bir anlam ifade etmeyebilir, ama siyasetçiler halk tarafından seçildiği için bu mesajları dikkate almak zorundadırlar. Diğer taraftan da Başbakan Erdoğan, devlet kurumları arasında kavga ve gerginlik istemiyor. Başbakan için en zor şey, milletin eğilimleri-iradesi ile devletin hassasiyetlerini dengeleyecek bir formül bulmak. Katılsak da, katılmasak da, bize mantıklı gelmese de, maalesef başörtüsü meselesi işin düğümlendiği nokta. Bu düğümü çözecek olan formül, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi uygulamasına bir an önce geçilmesidir. 21 Ekim'deki referandum bu yolun ilk basamağı olacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.