Gezi Parkı olayları esnasında biri polis olmak üzere 6 talihsiz ölüm olayı yaşandı Hepimizin beklentisi; bu ölümlere dolaylı veya dolaysız sebep olanların tespit edilip adalete teslim edilmesidir. Bu ölümlerde parmağı olanlar her kimse, ister kamu görevlisi, ister polis, isterse gösterici olsun yakalanıp adalete teslim edilmeli, adalet de gereğini yapmalıdır. Şahsen, ben bunun yapılacağına inanıyorum. Hepimiz bunun takipçisi olacağız. Medyamız da bu konudaki doğru-yanlış her gelişmeyi manşetlere taşıyor zaten.
Ancak medyamızın yaptığı başka bir şey var; Gezi olayları dolayısıyla şiddete bulaşan, suç işleyen, kamu malına zarar veren kişilerden gözaltına alınanları, mahkemece tutuklananları suçsuz-günahsız, haksız yere tutuklanan masum insanlar olarak takdim ediyor. Eğer Gezi olayları dolayısıyla mahkemeler hiç kimseye ceza vermeyecekse, hiç kimse tutuksuz da olsa yargılanmayacaksa bu kadar belediye otobüsünü, ambulansı, kamu aracını kim yaktı? Kırılan otobüs duraklarının, zarar verilen kamu binalarının, iş yerlerinin, kent mobilyalarının hesabını kim verecek? Camı-çerçeveyi indirenler; sokakları savaş alanına çevirenler, Başbakanlık binasını ve çalışma ofisini basmaya yeltenenler görünmez adamlar mı? Onları hoş mu görelim? Onlar yaptıklarının cezasını ödemeyecekler mi? Yaptıkları yanlarına mı kalacak? Milyonlarca liralık zararı kim ödeyecek? Tutuklanan 'bayrakçı' üzerinden giderek tüm tutuklananları, gözaltına alınanları, temize çıkaramazsınız. Hukuk sistemi bir hata yaparsa kendi mekanizmaları ile bu hata giderilir. Nitekim tutukluluğuna yapılan itirazı yerinde gören mahkeme bayrakçıyı tahliye etti.
"Yanlış hesap Bağdat'tan döner" diye bir söz vardır. Haksızlıklar hukukun kendi sistemi içerisinde çözülür. Ama bayrakçı gibi örnekleri manşete çekerek sanki Gezi Parkı ile ilgili yargı süreci başlatılan tüm insanlar masummuş, suçsuz ve günahsızmış gibi bir algı oluşturma çabası var. Bazı basın kuruluşlarımızın bu yöndeki çabasını Balyoz ve Ergenekon davalarında da görüyoruz. Tabii ki aksi ispatlanana kadar herkes masumdur ama ortada yakılan araçlar, yıkılan yerler, kırılan dökülen kapı-pencereler ve bunların dijital kayıtları duruyor. Tüm bu olup biteni görmezlikten mi geleceğiz? Suç işlemeyen, şiddete bulaşmayan, demokratik ölçülerde tepkilerini dile getiren, kırmayan-dökmeyen, insanca tepki veren hiç kimsenin kılına dokunulmasın. Ama tepkisini kırarak-dökerek, yakarak-yıkarak dile getirenlerden, masum insanların son derece insani tepkilerini provoke ederek başka amaçlar için kullanmaya kalkanlardan, sivil darbe heveslilerinden sonuna kadar hesap sorulsun. Yaktıklarının-yıktıklarının, kırıp döktüklerinin bedelini ödesinler. Masum insanların insani tepkilerini kim adına, neden provoke ettiklerinin hesabı sorulsun. Bunların yurt içi ve yurt dışı bağlantıları varsa ortaya çıkarılsın. Oy kullanan iki kişiden birinin oyunu alan bir Başbakanın çalışma ofisini ve Başbakanlık binasını ele geçirme operasyonu sorgulansın. Önünde-arkasında kim, ne var araştırılsın. Eğer bunlar yapılmaz ise işte asıl o zaman polis ve yargı işini yapmamış olur. Masum insanlar bir kenara vandallara ve illegal yapılara hesap sorulmaz ise bu ülkede kimsenin can ve mal güvenliği kalmaz-kimse sokağa çıkamaz.
Basınımızın bir bölümü umarım neyi niçin yaptığını, kimin arkasında durduğunu, kimi ne maksatla aklamaya çalıştığını biliyordur. Kimse suçsuz yere en ufak bir yaptırımla karşılaşmasın. Ama suç işleyen de işlediği suçun bedelini ödesin.