Suriye Türkiye ilişkileri bugünkü noktaya nasıl geldi? Herkes bunu merak ediyor. Daha bir yıl öncesine kadar iki ülke ilişkilerinde tam bir bahar havası yaşanırken bugünkü duruma nasıl gelindi? Bu soruları 2002'den bu yana Türkiye'nin dış politika tercihlerinde etkili bir siyasetçiye sordum. Anlattıklarını özetleyeyim. AK Parti, 2002 Kasım'ında iktidara gelir gelmez özellikle Türkiye çevresinde sorunsuz, güvenli bir çember inşa etmeyi ana hedef olarak belirlemiş. "Komşularla sıfır sorun" politikası bu hedefe hizmet etmek için bir yol olarak düşünülmüş. Çevre ülkelerdeki rejimlerin karakterine bakılmadan ön yargısız iyi ilişkiler kurulması, iyi ilişkilerin ekonomik ilişkilerle güçlendirilmesi ve bu ilişkilerin yardımı ile sorunların çözümü hedeflenmiş. Bu politikanın genelde başarılı sonuçlar verdiğini söylemek yanlış olmaz. Peki; Suriye gibi dikta rejimleri ile yönetilen ülkelerde demokrasisini geliştirmeyi hedefleyen Türkiye'nin dostane ilişkiler kurması, rejimlerin baskıcı-totaliter yapılarını görmezden gelmesi yanlış bir tercih değil miydi? O yetkili, "Suriye-İran gibi komşularımızla, K. Afrika ve Orta Doğu'daki İslam ülkeleri ile yönetim tarzlarına bakmadan ilişkilerimizi geliştirdik, geliştirmeye devam edeceğiz. Bu ülkelerde yaşayan halklarla tarihî-kültürel ve dinî yakınlıklarımız var. Bu ülkelerle ilişkilerimiz arttıkça bizim insan hakları, evrensel hukuk ve demokratik haklar ve özgürlükler konusunda gerçekleştirdiğimiz reformlardan etkileneceklerini, bizi örnek alacaklarını, bu alanda ihtiyaç duyulan değişim ve dönüşüm konusunda onları teşvik edeceğimizi düşündük. Karşılaştığımız her ortamda önce kapalı kapılar ardında, sonra kendi kamuoyları önünde değişimin kaçınılmazlığı konusunda ikazlarımızı yaptık, hâlâ yapıyoruz. Bugün esen Arap rüzgârında Türkiye modelinin etkisinin olmadığını kim söyleyebilir? Bizi dinleyenler bu rüzgârda savrulmadılar. Değişimi gerçekleştirip esen rüzgârı ülkeleri için fırsata çevirdiler. Bizi dinlemeyen, değişime direnen, demokrasi ve hak talep eden halkına kurşun sıkanların akıbeti ortada. Telkin ve çağrılarımıza kulak asmayıp değişim talep eden masum halka kurşun sıkanlarla yol ayırımına gelmemiz kaçınılmaz sonuç. Biz halkların meşru taleplerinin yanında yer alıyoruz" açıklamasını yaptı. Suriye ile bu noktaya nasıl geldiğimize ilişkin sorumuza verdiği cevap da şöyle oldu: "Bugünkü noktaya 4-5 aşamadan geçerek geldik. Birinci aşamada dostane ilişkiler kurduğumuz Beşar Esad'a kapalı kapılar ardında ülkesinde demokrasiye geçişi bir plan dahilinde yapmasının gerekliliğini bir dost ve bir kardeş gibi anlattık. Bu konuda yardım etmeyi taahhüt ettik. Kendisini değişim için teşvik ettik. Bu manada olumlu cevaplar aldık. Umutlandık. Batı dünyası ve ABD'ye Suriye rejiminin zaman içinde demokrasiye geçeceğini söyledik. Sayın Esad ağırdan aldı. Tunus ve Diğer Arap ülkelerinde Arap baharı rüzgârı esmeye başlayınca bunun zamanla Suriye'ye de sıçrayacağını bildiğimiz için Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı düzeyinde Beşar Esad'la diyaloğa geçip reformları hemen başlatması gerektiğini söyledik. Geç kalırsa yapacağı hiçbir şeyin etkisinin olmayacağını belirttik. Bu ikinci aşamaydı. Tunus, Yemen ve Mısır'daki olaylardan sonra Suriye'de de olaylar başlayınca ve Sayın Esad reform yapmak yerine demokrasi talep eden sivillere tehditler savurunca artık açıktan kamuoyu önünde derhal reformları başlatmasını talep ettik. Bu üçüncü aşamaydı. Beşar Esad, orduyu sivil halkın üzerine gönderip kan akıtmaya başlayınca 4'üncü aşamaya gelindi. Bu aşamada Arap Birliği ile birlikte sivil halka kurşun sıkan, binlerce insanı katleden ordunun derhal kışlalara çekilmesi ve muhalifleri kuş gibi avlayan mafyavari yapıların durdurulmasını talep ettik. Yapılan yanlışlar konusunda yönetimi ağır bir biçimde eleştirdik. Sivillere saldırıların durması için Arap Birliği ile istişarelere başladık. Büyükelçilik ve konsolosluklara saldırıların başlaması, direnişçi şehir komitelerinin İstanbul'da kurulan Suriye Ulusal Konseyi'nin temsilcileri olarak deklare etmelerinden sonra 5'inci aşamaya geldik. Suriye muhalefeti ile resmen görüştük. Arap Birliği ile Suriye yönetimine karşı alınacak önlemleri görüşmeye ve hayata geçirmeye başladık..." Anlattıklarına baktığımızda durup dururken Suriye yönetimine cephe alınmamış. Suriye yönetimi Türkiye'yi, "ya benim yanımda yer al ya da demokrasi talep eden sivil halkın yanında" diye tercihe zorlamış. Türkiye de tercihini halktan yana yapmış.Özetle durum bu...