Suriye'yi kötü günler bekliyor

A -
A +

Bir an oturup düşünün; bahçeli evinizin bitişiğindeki komşunuzda kavga var. Komşusunuzla her gün yüz yüze bakıyorsunuz. Geçmişte birçok şey paylaşmışsınız. Komşunuzdaki kavgaya, o evdeki yangına kayıtsız kalabilir misiniz? Evinizin penceresini, kapısını kapatıp "bana ne" diyebilir misiniz? Hele hele oradaki kavgadan ve yangından sizin evinizin de etkilenme durumu varsa asla seyirci kalamazsınız. En azından kendi çıkarınız için yangını söndürmeye ve kavgayı durdurmaya çalışırsınız... Türkiye'nin, Suriye'deki gelişmelere bakışını bu açıdan değerlendirmekte fayda var. Türkiye daha önce bu filmi gördü. Buna benzer bir acı tecrübeyi yaşadı. Hatırlayın kendi halkına zulmeden diktatör Saddam Hüseyin'le Türkiye'nin yaşadıklarını. Türkiye 'gerçek bir dost ve kardeş ülke gibi' gelen tehlikeyi fark edip Saddam'a telkinlerde bulundu, yol gösterdi, akıl verdi, yardım etmek istedi. Ama o, komşusunun samimi dost elini havada bıraktı. Bildiğini okudu. Sonucunu hep birlikte gördük. Onun inadı ve iktidar hırsı yüzünden Irak kan gölüne döndü. Masum Irak halkı çok acı çileler çekti. Koca bir medeniyet yerle bir oldu. Irak'tan sonra en fazla zarar gören ülke de biz olduk. Bugün aynı filmin tekrarını izliyoruz âdeta. Yaklaşık 2 yıldır Dışişleri Bakanımız bir taraftan, Başbakan Erdoğan ve Sayın Cumhurbaşkanımız diğer taraftan büyüyerek yaklaşan tehlike hakkında 'bir komşu, bir dost hatta bir kardeş gibi' Suriye lideri Beşar Esad'a telkinlerde bulundular. Neler yapması gerektiğini, hangi reformları hayata geçirmesinin elzem olduğunu, bu değişimi ve reformları geciktirdiği veya yapmadığı takdirde kendisini-yönetimini hangi sıkıntıların beklediğini defalarca tekrarladılar. Her diktatörün yaptığı gibi Beşar Esad hem Türkiye'yi hem de dünyayı kandırdı. İşin tuhaf yanı Türkiye'nin kefaletiyle yaptı bu işi. Esad'a kefil olan Türkiye medeni dünyaya karşı mahcup durumda kaldı. Esad herkesi oyalayıp vakit kazanmaya çalışırken diğer yandan reform ve değişim talep eden Suriye Halkına karşı inanılmaz bir kıyım başlattı. Hızlı bir şekilde reformları hayata geçirip Arap Baharı rüzgârını ülkesinin lehine çevirmek dururken yanlış bir yola girdi. Herhalde diktatörlük duyguları ağır bastı. Orduyu halkın üzerine sürdü, kan akıttı. Hâlâ da akıtmaya devam ediyor. Tüm bu insanlık dışı uygulamalarının da Türkiye gibi 'ülkesinde yüksek standartlı demokrasiyi tesis etmeye çalışan ve bu anlamda Batılıların İslam dünyasına model olarak tavsiye ettikleri' bir ülkenin destek vermesini veya kayıtsız kalmasını bekliyor. Bu ahlaki yönü olan bir beklenti değil. Türkiye uluslararası politikada prensiplere, ilkelere ve çıkarlarına göre hareket ediyor. Bu ilkeleri ülkelere göre değiştirirseniz inandırıcılığınız olmaz. Amerika'nın yürüttüğü İsrail ve Filistin Politikasının dünyada inandırıcılığı var mı? Aynı duruma düşeriz. Ülkesinde yaptığı insanlık dışı uygulamalara Türkiye'den destek bulamayan Beşar Esad, Türkiye'ye karşı hırçınlaşmaya başladı. Kendisinin bindirilmiş kıt'aları, yandaşları Suriye'deki büyükelçiliğimize saldırdılar. Edep dışı gelişmeler yaşandı. Türkiye Suriye'ye nota verdi. Esad yönetimi özür diledi ama macun tüpten çıktı artık. Son olaylar Türkiye-Esad yönetimi ilişkilerine onarılması çok zor bir darbe vurdu. Diktatör Esad, içeride birliği sağlamak için dışarıda birilerine bulaşma çabası içinde. Ancak Suriye'de başlayan değişim selinin önünde durmak artık zor. Geç de olsa bu sel tüm engelleri sürükleyip önüne katarak yoluna devam edecektir. 817 km sınırımız olan ve akrabalarımızın-kardeşlerimizin yaşadığı Suriye'deki gelişmelere Türkiye'nin kayıtsız kalmasını beklemek yanlıştır. Çünkü Suriye'deki her gelişme ülkemizi etkileyecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.