Dünkü yazımda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin son yıllarda özellikle Doğu ve Güneydoğu'yla ilgili attığı olumlu adımları sıralamıştım. Tüm bu olumlu gelişmelere karşı son günlerde kanlı terör örgütünün eylemlere başlaması, DEHAP Genel Başkanı ile eski DEP milletvekillerinin bazı demeçlerini akıl-mantık çizgisinde bir yere koyamadığımı belirtmiştim. Barıştan-kardeşlikten dem vuran demokrasi nutukları atanların, bazı demeçleri-yaklaşımları,'Türkiye'de hatta özelde' Doğu'da ve Güneydoğu'da yaşayan aklı başında herkesi rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlıkları şöyle sıralayabiliriz: Geçtiğimiz günlerde teröristbaşının davasının görüşüldüğü AİHM önünde PKK yandaşlarının Türkiye aleyhine sloganlar atması. Cezaevinden tahliye olan eski DEP milletvekillerinin açıklamalarında, AB tarafından terör örgütleri listesine alınan cezaevindeki PKK'lı teröristler için "tutsak gerilla" gibi sözcüklerin kullanılması. DEHAP ve eski DEP'li milletvekillerinin, "Terörü ve silahı bırak" çağrısı yapmak yerine PKK'ya ateşkes, hem de 6 aylık bir ateşkes çağrısı yapmaları... Ateşkes eşit meşru güçler arasında yapılan bir anlaşmadır. Burada amaç PKK gibi illegal bir terör örgütünü, T.C. devletinin muhatabı konumuna getirmek değil midir? DEHAP Genel Başkanı Tuncay Bakırhan'ın "PKK/Kongra-Gel'e ve hükümete eşit mesafedeyiz" şeklindeki talihsiz açıklaması. T.C. Hükümeti ile ABD ve AB'nin terör örgütleri listesine aldığı kanlı bir örgütü aynı kefeye koymak hangi mantıkla izah edilebilir? Hem demokrasinin nimetlerinden yararlanacaksın hem de kanlı terör örgütünü devletle bir tutacaksın. Bir legal parti devletle terör örgütüne eşit mesafede olabilir mi? PKK'nın eski ve yeni elebaşılarını "Sayın" diye anan bir parti Genel Başkanından ne beklenebilir? DEP'lilerin ve DEHAP'ın bir taraftan eski "barış, özgürlük ve demokrasi" demeçleri verirken öte yandan bu canilere "sayın" diye hitap etmesi nasıl bir çelişkidir? Aynı parti başkanının PKK'ya ateşkes çağrısı yaptığı basın toplantısında son günlerde terör eylemlerinde PKK'lı canilerin şehit ettiği insanlarımızdan bir tek söz bile etmemesi nasıl izah edilebilir? Gercüş'teki insanların gösterdiği sağduyuyu göstermekten aciz mi? DEHAP, PKK/Kongra-Gel'e mektup göndererek bir terör örgütü ile T.C. devleti arasında arabuluculuğa mı soyunmuştur? DEHAP'ın bugün 5 yıl önceki görüntüleri sergilemesi, kendisini hâlâ PKK'nın manevi hegemonyası altında hissetmesi, İmralı'dan talimat alan bir parti görüntüsü vermesi ne kadar doğrudur? DEHAP'ın tüm bu olumlu gelişmeler karşısında terör örgütünün siyasi uzantısı görüntüsü vermesi nasıl açıklanabilir? PKK/Kongra-Gel terör örgütünün elebaşı Zübeyir Aydar'ın "Türkiye operasyonları durdurur, Kürt özgürlük mücadelesinin temsilcileri ile diyaloğa girerse sorun çözülür" şeklindeki açıklamasıyla, DEHAP'ın yaklaşımı arasında ne fark vardır? Türkiye durup dururken mi operasyon yapıyor? Kürt vatandaşları, 'erkek-kadın, genç-yaşlı-çocuk demeden' katleden, bölgenin refahını artıracak ekonomik gelişmeleri felç eden, yabancı güç unsurlarının maşası olan PKK terör örgütü, nasıl-kimin iradesiyle Kürt özgürlük hareketinin temsilcisi olabilir? PKK vahşetinden en büyük zararı Kürt kökenli vatandaşlarımız görmüştür. DEHAP Genel Başkanı Bakırhan'ın, "Silahlı güçlerin siyasal yaşama katılmalarının önünün açılmasından rahatsızlık duymayız" şeklindeki yaklaşımının terör örgütünün elebaşı Aydar'ın yaklaşımından farkı nedir? DEHAP Genel Başkanı yine bir açıklamasında diyor ki: "Koşulsuz herkesi kapsayan siyasal bir af çıkarılmalı." Bu talebi 35 bin insanını kaybetmiş bir halka nasıl kabul ettireceksin? Dağdan silahla inip masum insanları acımasızca katleden bir teröristi hangi hukuk anlayışıyla, hangi vicdanla affedeceksin? Şehit analarına ne diyeceksin? Böyle bir affın sonunda hangi ana oğlunu davulla zurnayla askere gönderir? İmralı'daki bölücübaşının avukatları ile yaptığı görüşmede, eski DEP milletvekilleri ile ilgili açıklamaları basında-internet sitelerinde yer aldı. Bölücübaşı "Leyla Zana ile Hatip Dicle benim sözcülerim olacak. Benim adıma iki sözcü. Leyla gibi birisi Brüksel'e gidebilir. Hatip kalırsa o da içeride çalışır" diyor. Şu ana kadar bu iki eski milletvekilinden bu açıklamaya bir itiraz gelmemesi ilginç değil midir? Eğer bu görevi kabullenmişlerse Öcalan'ın sözcüsü kardeşlikten bahsedemez. Yine Leyla Zana'nın, tahliye edilmeden önce Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu'na gönderdiği mektupta "Kongra-Gel demokratik barışçıl bir örgüttür. Terör örgütleri listesine alınmamalıdır" şeklindeki yaklaşımı, bizi bu insanın samimiyetini sorgulamaya itmez mi? > Benzer şekilde, eski DEP milletvekili Orhan Doğan'ın "Biz dağdakilerin kefiliyiz" tarzındaki demeci her şeyi yeterince anlatmıyor mu? Barıştan, demokrasiden dem vuran ve kendisine aydın diyen bir insan teröriste nasıl kefil olabilir? Hatip Dicle'nin, "Abdullah Öcalan barışın mimarıdır. Öcalan'ın barış mimarlığını daha iyi yapabilmesi için şartlar oluşturulmalıdır" tarzındaki beyanı acıdır. Ne yapalım, teröristbaşını affedip başbakan mı yapalım? 35 bin insanın ölümünden sorumlu birisinin "barışın mimarı" diye takdim edilmesi savunulamaz. Varlığı şiddete ve vahşete dayalı bir terör örgütüne barış çağrısı yapmak gerçekçi mi? Bu çağrı politik bir oyun mu? Eski DEP milletvekillerinin yaptığı Diyarbakır mitinginde teröristbaşının kardeşlerini protokolde-platformda yanlarına almakla vermek istedikleri mesaj nedir? Onlar normal halk gibi mitinge katılamazlar mıydı? Diyarbakır mitinginin yapıldığı gün İstanbul Çağlayan meydanında DEHAP Genel Başkan Yardımcısının da katıldığı bir miting yapıldı. Bu mitingde "Apo için özgürlük, Başbakan Apo" sloganları atıldı. Türk bayrağı bazı haysiyetsizlerce çiğnendi-yakılmak istendi. Legal bir partinin mitinginde bunlara izin verilir mi? DEHAP ve eski DEP'li milletvekillerinin son günlerdeki açıklamalarından tespit edebildiğim çelişkiler bunlar. İnsanların eylemleri ile söylemleri çelişmemeli. Yüreğindeki-kafasındaki düşünce ile dilinden dökülenler bir olmalı. Aksi bir durum samimiyetsizliktir.