Bu değerlendirmelerden çıkan sonuç sudur: Türkiye'nin komşuları göz önüne alınarak yapılan değerlendirmede, 700 bin kişilik bir silâhlı kuvvet bulundurması lüks ve israftır. Türkiye tehdit değerlendirmesini yeniden yaparak dünyaya ayak uydurmalı ve ülkenin bekasını sağlamada silahlı kuvvetlerden başka unsurların da olduğunu dikkate almalı ve bunları çok kısa bir süre içinde kuvvetlendirmenin planlarını yapmalıdır. Bu şekilde yapılan bir değerlendirmede günümüzde Türkiye'ye en büyük tehdidin iç tehdit olduğu açık bir şekilde görülecektir. Ancak bu iç tehdit Türkiye'nin ekonomisindeki dengesizlikler, kamu açıkları, kara deliklerdir. Türkiye ekonomik olarak IMF ve Dünya Bankasına bu derece bağımlıyken çok güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olması pratikte hiç bir şey ifade etmez. Siyasi ve ekonomik güce ağırlık Siyasi ve Ekonomik gücü olmadan silahlı gücünü kullanan ülkelerin başına neler geldiğini anlamak için Irak'a bakmak yeterlidir. Ekonomisi IMF ve Dünya Bankasından gelecek yardımlarla ayakta duran ve bu kuruluşlardan gelen en küçük kötü sinyalde bile borsası çöken faiz oranları yükselen bir Türkiye'nin silahlı kuvvetlerini ABD gibi bütün dünyaya kafa tutarak kullanması beklenemez. Zaten yapılan tehdit değerlendirmelerinde de sahip olunan bu gücü kullanacak bir durumun olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bunun neticesinde kamu harcamalarının çok büyük bir kısmını oluşturan savunma harcamalarını azaltmayı esas alan yeni bir savunma anlayışına geçmek Türkiye için bir ihtiyaç değil mecburiyet olarak ortaya çıkmaktadır. Silahlı kuvvetler harbin askeri hedefini elde etmek için yetiştirilir ve kullanılırlar. Ancak milli menfaatleri ve hedefleri elde etmek sadece askeri kuvvetleri kullanmayla gerçekleşemez. Siyasi güç olarak zayıf olan ülkelerin sahip olsalar bile çok güçlü silahlı kuvvetleri kullanması çok zordur. Bu yüzden yeni savunma anlayışı askeri güce dayanmaktan ayrılarak siyasi ve ekonomik güce ağırlık vermelidir. Bunun için devlet organlarında yeni bir organizasyona gidilmesi kaçınılmazdır. Çevresindeki tehdit son derece radikal şekilde değişen Türkiye'nin bütçesinde en büyük paya sahip olan savunma harcamalarında kısıntıya gitmesi artık bir mecburiyet olmaktan da öte varolma meselesi haline gelmek üzeredir. Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin en iyi yetişmiş insan gücüne sahip olan bir kurum olarak nicelik olarak küçülürken nitelik olarak daha caydırıcı bir duruma gelebilir. Bunu yaparken pratik değeri olan atılımlar yapması askeri olarak nasıl kullanılacağı hâlâ belli olmayan ve kamuoyunda onaylanmayan harcamalardan kaçınması önemli bir noktadır. Aslında Türk Silahlı Kuvvetlerinin uzun zamandır küçülme için bir gayret içinde olduğu bilinmektedir. Ancak dünyada hiç bir kuruluş kendi yaptığı programlarla küçülebilmiş değildir. Küçülmeler daha ziyade kurum dışındaki uzmanlarla beraber yapıldığında iyi sonuçlar vermektedir. Çünkü hiç bir kuruluş o güne kadar elde ettiği kazanımlarını bir anda elden çıkarmayı göze alamamaktadır. Kurumlar sanki canlı bir organizma gibi otomatikman kendilerini savunmaktadır. Dominant gücün etkisinde kalmak Ülkelerin tehdit algılamaları o ülkede hakim veya başka deyişle dominant gücün etkisinde kalınarak yapılmakta ve yanlış sonuçların çıkmasına sebep olunabilmektedir. Türkiye gibi Silahlı Kuvvetlerin dış siyasetin oluşturulmasında çok etkin olduğu ülkelerde tehdit algılamasında muhasım silahlı güçler esas alınırken ABD gibi dünya ticaretinin büyük bölümünü elinde bulunduran ülkelerde bu ticaretin engellenmesine yönelik oluşumlar esas tehdit olarak algılanmaktadır. Avrupa'da ise genellikle siyasi oluşumlar büyük tehdit olarak değerlendirilmektedir. Örneğin Kıbrıs Rum yönetiminin AB'ye katılarak bu siyasi oluşumun bir parçası olması Türkiye'nin siyasi çıkarlarına ciddi bir tehdittir ve Türkiye buna karşı milli güç unsurlarından hiç birini kullanabilme imkanına sahip değildir. Bu yüzden tehdit değerlendirmesi ve savunma politikaları oluşturulurken ülkeyi idare eden siyasi iktidarın koordinatörlüğünde bütün milli güç unsurlarının temsil edildiği ortak bir çalışma grubunun oluşturulması gerekmektedir. Bu grupta devlet sektörünün yanında özel sektör kurumları ve hatta üniversiteler de temsil edilmelidir. Ordu, kamuda küçülmeye örnek olmalı! Silahlı Kuvvetlerde yapılacak bir küçülme ülkenin bütün problemlerini çözmeye yeter mi? Bu sorunun cevabı elbette ki hayırdır. Ancak unutulmaması gereken en önemli husus dünyadaki her milletin kendisinin bizzat katıldığı veya hemen yanıbaşında meydana gelen harplerin sonrasında Silahlı Kuvvetlerini sorgulamalarının çok tabiî olduğudur. Bu güne kadar bir tabu olarak görülerek fonksiyonları ve yapısı sadece kendisi tarafından sorgulanan Silahlı Kuvvetler hakkında Türkiye'de herkesin fikir yürütmeye hakkı vardır ve bu zaten yapılmaktadır. Silahlı Kuvvetlerde meydana gelecek bir küçülme Silahlı Kuvvetlerden çok daha verimsiz adeta arpalık gibi çalışan diğer kurumların küçülme konusundaki inatlarının kırılmasında önemli bir merhale olacaktır. Ayrıca diğer kurumların yeniden yapılandırılmasında Türkiye'nin en kaliteli insan gücünü bünyesinde barındıran Silahlı Kuvvetlerden faydalanmak son derece akıllıca bir hareket tarzı olabilir. Çünkü silahlı kuvvetler politik baskılardan uzak olarak değerlendirmelerde bulunabilir ve radikal kararlar alırken bunu kendi küçülmesiyle mukayese ederek daha cesur davranabilir...