Siz sevgili okuyucularımız bu satırları okurken biz Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül ile birlikte Lüksemburg'a gidecek olan gazeteciler, ya Esenboğa Havalimanı'nda AB'den gelecek haberi bekliyor olacağız, ya olumlu haberi almış Sayın Gül'ün uçağı ile yolda olacağız ya da AB Dışişleri Bakanları Zirvesi'nden çıkacak olumsuz bir karar nedeniyle Lüksemburg'a gitmekten vazgeçeceğiz. Bilindiği gibi AB Daimi Temsilciler Komitesi Türkiye ile üyelik müzakerelerinin 'fiilen' başlaması için gerekli olan 'Bilim ve Araştırma' pozisyon belgesi üzerinde uzlaşamayınca Sayın Gül ve heyetinin Lüksemburg'a gidip-gitmeme kararı yarınki AB Dışişleri Bakanları toplantısından çıkacak karara bağlandı. Karar olumlu çıkarsa öğleden sonra herhalde yola çıkarız. Aynı krizi AB ile müzakerelerin resmen başladığı 3 Ekim 2005'te de yaşamıştık ve Sayın Gül Lüksemburg'a son dakikada gitmişti. Olumsuz haberler gelse de ben yine son dakikada gideceğimizi düşünüyorum. AB'de maalesef işler hep son dakikaya kalır, kriz oluşur büyür ama her seferinde sağduyu galip gelir ve uçurumun kenarından dönülür. Türkiye AB ilişkilerinin şekillendirilmesinde en üst düzey karar organı olan Ortaklık Konseyi'nin 45'inci toplantısı bugün gerçekleşecek. Eş zamanlı olarak Hükümetler arası Konferans (HAK) bugün yapılacak. Rumlar süreci engellemeye çalışıyor. Rum kesimi, bilim ve araştırma faslının müzakereleri için hazırlanan pozisyon belgesine Türkiye'nin limanlarını ve havaalanlarını açması şartını koydurmak istiyor. Bilim ve araştırma faslı zaten iki sayfadan oluşuyor. Türkiye bu müktesebata uyum sağlamış durumda. Rum engeli aşılırsa bu başlık aynı gün açılıp kapatılabilir. Aslında Rumlar ilk müzakere başlığının açılmasına engel olmazlar, onların asıl derdi bu başlığın aynı gün kapatılmasını engellemek. Rumların bu ilk başlığın açılıp kapanmasına onay vermemesinden dolayı yaşanan tıkanıklığın giderilmesi ve çok zayıf bir ihtimal de olsa, muhtemel Rum vetosunun önlenmesi için İngiltere ve İtalya'nın ciddi çaba sarf ettiği belirtiliyor. Bu iki ülkenin yanı sıra bazı AB ülkelerinin de Rumlara baskı uyguladıkları ifade ediliyor. Niye baskı uyguluyorlar bilmiyorum? Parçalanmış, sorunlarını çözememiş, problemli Rum kesimini AB bünyesine alırken bunların olacağını bilmiyorlar mıydı? Kapsamı ile hiçbir ilgisi olmadığı halde bilim ve araştırma faslında fiili müzakerelerin tamamlanmasını, limanlar ve havaalanlarının açılması ve tanınma ile bağlantılı hale getirmeye çalışan Rum kesiminin taleplerine uygun bir formül aranıyor. Rumlar bu tutumlarını her safhada sürdürecekler ve AB-Türkiye ilişkilerini tıkamak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Bu, Türkiye kadar Ada'da kalıcı bir çözüm bulunmadan Güney'i Birliğin içine alan AB'nin de sorunudur. AB Türkiye ilişkilerinde diğer bir sorun da Fransa'nın olumsuz tutumu. Fransa, zaman zaman perde arkasından Rumları yönlendiriyor. Ancak Rumların fiili müzakerelerin başlatılmasını bloke etmesi çok zayıf bir ihtimal. Eğitim ve kültür başlığında fiili müzakerelerin açılması ise Finlandiya'nın dönem başkanlığına kalacak. Türkiye-AB müzakere sürecinin sağlıklı devam edebilmesi için; eninde sonunda AB'nin KKTC'ye uygulanan ambargo ve izolasyonu kaldırması, buna paralel olarak da Türkiye'nin AB üyesi Güney Kıbrıs'a deniz ve hava limanlarını açması gerekiyor. Bu sorun çözülmeden sürecin normalleşmesi çok zor. 20 Ekim 2005 tarihinde başlayan ve katılım müzakerelerinin ilk aşamasını oluşturan tarama süreci teknik boyutta ilerliyor. Bugüne kadar 35 müzakere faslının 17'sinde tarama tamamlandı. Tamamlanan fasıllarda uyumun pekiştirilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin ivedi yapılması gerekiyor. Türkiye kamuoyu, kısır iç siyasi gelişmeleri bir kenara bırakıp tüm enerjisini AB çalışmalarına, güçlü bir ekonomi oluşturma çabalarına, Güneydoğu ve terör sorununu çözme girişimlerine sarf etmelidir. Tek yol AB ve güçlü bir ekonomidir. Diğer yollar karanlığa bataklığa çıkıyor.